Burhan Şeşen Kanal 24 ekranlarında yayınlanacak olan ‘Burhan Şeşen’le İyi Haberler’ programı için motoruyla Türkiye’yi dolaşıp ülkenin her bir yerinden aldığı iyi haberleri gündeme taşıyacak. “Dünyanın iyiliğe ihtiyacı var, teşvik edilmese de Türkiye’de iyi şeyler oluyor” diyen Şeşen’in programının sloganı ‘kötülüğün karşısında iyilikle var olmak’.
Oğlunun ölümünden sonra iyilik kavramı üzerine daha çok kafa yormaya başladığını belirten Şeşen, “Serhan da bu dünyanın iyi olması için uğraşırdı, bu programı biraz da onun anısı için yaptım” diyor. Zaman acımı belki biraz hafifletiyor ama her geçen gün onu daha çok özlüyorum, keşke oğlum da bu programı görebilseydi diyen Şeşen ile yeni programı vesilesiyle bir araya geldiğimizde en çok Serhan’ı konuştuk.
Bu program nasıl gündeme geldi ve bize neyi vaat ediyor?
Her şeyden önce program Türkiye’de iyi şeyler de olabileceğini göstermeyi vaat ediyor. Serhan’ın ölümünden sonra iyilikler üzerine çok kafa yormaya başladım. Onun adına kurduğumuz dernekte kendimizce iyi faaliyetler yapıyoruz zaten. Daha farklı, daha genele yayılan bir şeyler olsun fikrinden yola çıktık. Bence Türkiye’de iyi şeyler oluyor fakat pek ön plana çıkmıyor. Ayrıca iyilik de teşvik edilmiyor. Arkadaşımla neler yapılabilir diye konuşurken birden “dünyanın iyiliğe ihtiyacı var, sen de sadece iyi haberleri versene,” dedi. Böylece bunu televizyon projesi haline getirdim. Elif Şafak’a bu projeden söz ettiğimde çok beğendi hatta dinlerken gözleri doldu. Birtakım sponsor arayışına girdi sağ olsun. Artık Türkiye’nin her yerinden iyi haberler vereceğiz.
İlk programın iyi haberleri neydi?
Çevre ve müzik konusunda iyi haberlerimiz oldu. Mesela Marmaris’te ailesiyle yaşayan İmdat Avcı diye biri teknesiyle koylardaki bütün çöpleri topluyor. Bu benim çok ilgimi çekmişti. Ayrıca Adapazarın’da bir grup eski lastikleri toplayıp çocuklar için oyun alanları ve halı sahalar yapıyordu. Muğla’dan da iyi bir haberimiz vardı. Yüz yıllık bir Muğla evini sanat merkezi haline getirmişler, çok kaliteli müzikler yapılıyor ve yurt dışından bile insanlar geliyor. İlk başlarda kendi çabalarımızla istihbarat yapıyorduk ama şimdi eminim bir sürü yerden bilgi akışı gelecektir.
Bu programın bir sloganı var mı?
‘Kötülüğün karşısında iyilikle var olmak’ diyoruz kısaca. Televizyon programından ziyade bunu bir görev olarak üstlendim. Bu programı yapmayı çok istedim, hakikaten iyi şeyler de oluyor ve insanların iyi şeylere ihtiyacı var. Kiminle konuştuysam “kötü haberlerden bıktık” diyorlar. Artık güvenlik kameralarındaki kaza görüntülerini vermeye başladılar ki bunun da habercilikle filan ilgisi yok. Serhan dünyanın biraz daha iyi olması için hep çabaladı, bu programı onun anısına da yapmış oldum.
Yeni bir albüm çalışmanız var mı?
Şu sıralar Serhan’ın 27 Şubatta çıkacak DVD’sinin montajı ve ses kayıtlarıyla uğraşıyoruz. Yirmi altı sanatçının katıldığı projede Feridun Düzağaçtan Sezen Aksu’ya, Bülent Ortaçgil’den Leman Sam’a kadar bir sürü isim var. Serhan için kurduğumuz derneği sağ olsunlar onlardan aldığımız destekle de ayakta tutuyoruz. Bütün vaktimizi derneğimizin işlerine ayırıyoruz açıkçası.
Serhan için kurduğunuz dernekte neler yapıyorsunuz?
Derneğe zaten Serhan’ın evi diyorum, orada Serhan’ın çaldığı enstrümanları, fotoğrafları ve kitapları var. Çocuklara yönelik atölye ve müzik çalışmaları, konserler ve seminerler düzenliyoruz. Sağlık mağdurlarına da hukuksal anlamda destek veriyoruz. 9 Ekim’de Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Zuhal Olcay, Ezginin Günlüğü, Gündoğarken ve Yaşar Kurt’un yer aldığı bir konser vereceğiz. Konser gelirinin bir bölümü derneğe aktarılacak, bir bölümüyle de bu üniversitede okuyan çocuklara burs vereceğiz. Herkes derneğin var olması için bir şekilde ucundan tutuyor. Daha da iyi olacağını düşünüyorum, bakalım. Hiç olmazsa Serhan’ın adını var edelim.
ALLAH KİMSENİN BAŞINA VERMESİN
Hastaneye açılan dava hangi aşamada?
Hukuksal süreç daha başlamadı bile. Ceza davası açmak gerekiyor ve bunu da ancak savcılık yapabiliyor. Sürecin başlaması için de adli tıp raporunun elimizde olması gerekiyor, on ay geçti ve hala bu rapor elimizde değil. Dosya hâlâ Kartal Cumhuriyet Savcılığı’nda bekliyor. O olmadan da dava açamıyoruz.
Dava sonucunda hastane haklı çıkarsa ne hissedersiniz?
Onların haklı çıkacağını pek düşünmüyorum. Doktor arkadaşlarım da yanlış teşhis ve yanlış tedavi uygulandığını söyledi. Antibiyotik tedavisiyle iltihap kurutulacaktı ve o da hastaneden elini kolunu sallaya sallaya çıkacaktı. Hastane tabii bunları inkar ediyor. Ayrıca hukuksal süreç tıkansa bile, mutlaka Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceğim. Bu bilimsel bir şey çünkü. Serhan’ı geri getirmeyecek ama o da olsa böyle yapardı diye düşünüyorum.
Bu olaydan sonra hayatınızda neler değişti?
Bir kere ölene kadar tam anlamıyla çok mutlu olamayacağımı biliyorum. Bazen gülüp eğleniyoruz ama hep bir şeyler eksik kalıyor. Bir boşluk var ve bunu da iyi şeyler yaparak kapatmaya çalışıyorum. Ancak böyle bir koşturmanın içine girince acım hafifliyor. Yalnız kaldığımda içinden çıkılmaz bir hal olabiliyor. Çok enteresan, ‘Allah kimsenin başına vermesin’ denir ya, bu gerçekten yalan değilmiş.
Acının yoğunluğu azalıyor mu yoksa başka bir boyuta mı geçiyor?
Acı belki biraz hafifliyor ama bu sefer de özlem duygusu çok ağır basıyor. Her geçen gün daha fazla özlüyorum. Onu bir daha görememe duygusu içinden çıkılabilecek gibi bir şey değil. Dediğiniz gibi zaman o yoğunluğu belki biraz azaltıyor ama özlemi çok arttırıyor. İyi yaptığım şeyleri mutlaka onun görmesini istiyorum. Keşke bu programımı görseydi diyorum ama yapacak da bir şey yok.
Gazetede acıları unutturan bir ilaç denendiğini okudum, siz böyle bir ilacı kullanmak ister miydiniz?
İstemezdim. Çünkü bu onun anısına saygısızlık olurdu. O yüzden başta aldığım doktor yardımını kestim. Abimle artık ‘Serhan olsaydı ne yapardı’ diye düşünmeye başladık. Serhan gerçekten her bakımdan bize çok şey öğretti. Hayatı kitap okumakla geçen, bir kere bile alışveriş merkezine gitmeyen bir çocuktu. Serhan’ın istemeyeceği şeyleri yapmamaya çalışıyoruz. O bizim için öğretici biriydi.
Hiç pişmanlık duyduğunuz keşke şunu da söyleseydim dediğiniz oluyor mu?
Serhan’la ilgili hiç keşke dediğim bir şey yok. Birbirimize sevdiğimizi söylediğimiz mesajlar atardık. Geçenlerde ona yine bir mesaj attım. Çok az baba oğula nasip olan bir ilişki yaşadık. Serhan çok pırıl pırıl bir çocuktu. Çocuktu demek bile hala çok ağırıma gidiyor. Hep gülerdi. Tek avuntum onunla geçirdiğim 26 yıl. Onu daha az tanıyanlar var, hiç olmazsa ben doya doya yaşadım. Birbirimizi çok sevdik.
Bir söyleşide oğlunuzun size “ben arkadaş değil, baba istiyorum” dediğini okumuştum…
Çok doğru bir gözlemdi. Haklıydı. Bunu çok açık yüreklilikle söylemişti. Ben de ihtiyacını anlayıp ona göre davranmıştım. Aramızda yirmi üç yaş vardı. Enteresan bir çocuktu. ‘Sanki hiç gitmemiş hep var gibi’ amcanın yazdığı şarkı sözlerindeki gibi, hep öyle geliyor bana.
ARTIK ÖLÜM UMURUMDA DEĞİL!
Yoğun bakımdayken “dön dedim ama o gitmeyi seçti” demişsiniz, neden böyle bir şey istemiş olabilir ki?
Bence Serhan vücudunda araz kalacağını hissetti ve öyle de geri gelmek istemedi. Bu benim hissim tabii. Serhan inatçı değildi ama istemediği bir şeyi de yapmazdı. Akılcılıkla hep karşı tarafı ikna ederdi. Hep istediği için gittiğini düşünüyorum çünkü o kadar genç bir çocuk… Ne bileyim? Kendi seçimiydi diye düşünüp biraz rahatlıyorum. Aslında ne kadar tatsız bir durum. Düşünsenize çocuk sapasağlam hastaneye girdi, elini tuttum, konuştuk. Bir tomografi çekilseydi böyle olmazdı. Doktor arkadaşlarım, “tıp fakültesi öğrencileri böyle bir hatayı yapmazdı” dedi. Her şeyi bir kenara bırakın bu insanların vicdanı yok mu? Onlar bilmiyorlar mı?
Serhan’ın gidişinden sonra ölüme ait düşünceleriniz değişti mi?
Artık ölüm hiç umurumda değil. Hiiiç hem de… Yat kaptanlığı yapıyordum, motor kullanıyorum şimdi de uçuş brövesi alacağım. Bundan sonra yamaç paraşütü de yaparım, bungee jumping de… Hayat artık umurumda değil. Ölümden korkmuyorum çünkü oraya gittiğimde beni bekleyen biri olduğunu biliyorum. Benim bir de kızım var o kadar da tuhaf maceralara girmiyorum ama ölüm gelirse de hoş gelsin, umurumda değil.
Kızınızla ilişkiniz bu olaydan sonra daha başka bir hal aldı mı?
İlk süreç kızım için de zordu, o da abisini kaybetti. Bana “abimle bu kadar az mı yaşayacaktım” dedi. Belki en başta biraz kızıma haksızlık etmiş olabilirim. Benim atlattığım travmayı o da atlattı. Artık penceresi açık uyuyor, abisi onu görsün diye. Hepimiz kendimize göre bir çıkış yolu buluyoruz ve iyi olmak zorundayız. Serhan da babasının her gün ağlamasını istemezdi diye düşünüyorum. Bazı arkadaşlar ne kadar metanetlisin diyor, ben de Serhan’ın babasıyım, o da böyle olurdu diyorum.
Neden bizim başımıza geldi diye sorguladınız mı hiç?
Valla, hâlâ bir sürü sorgulamam sürüyor. Ama hiç birine çok net cevap veremiyorum. Sadece Serhan’ın gitmek istediği duygusu beni biraz rahatlatıyor. Serhan uyuyarak gitti, ne bileyim Allah ölümün de hayırlısını versin denir ya. Hala uyuyormuş gibi geliyor bana. Hadi birer çay daha içelim mi?
Bunları konuştukça rahatsız oluyor musunuz yoksa aksine daha rahatlatan bir şey mi oluyor?
Hiçç rahatsız olmuyorum, çünkü aklımdan hiç çıkmıyor, onsuz bir günüm bile geçmiyor ki. Ama videolarını pek izleyemiyorum. Orada konuşmaları, kahkahası filan var… Fotoğraflarına bakabiliyorum. Sahneye ilk çıktığım zamanlar zor oluyordu, çünkü ne zaman arkamı dönsem Serhan orada olurdu.
“Ölümünden sonra dua etmedim” demişsiniz, inancınızda bir sarsılma oldu mu?
Hâlâ etmiyorum. İnancım çok sarsıldı. İnançlı biri sayılabilirdim artık alakam kalmadı. Belki bir süreçtir bilemiyorum. Çok adaletsiz geliyor. Tasavvufa çok meraklıydım bir ara kitapları bile atmak istedim. Bütün inanç sistemim dağıldı. Türkiye’de iyiliğin sadece dindarlara özgü olduğuna dair bir inanış var. Adam ateisttir ama çok iyi biri olabilir. İyilik kimsenin tekelinde değil. Dinle iyiliğin hiçbir alakası yok.
Geçmişe dönme imkanı olsaydı neleri değiştirirdiniz?
Bir tek Serhan’ı isterdim. Onunla tekrar baba oğul olmayı çok isterdim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder