14 Kasım 2009 Cumartesi

ÂŞIK OLDUYSAN SONUNA KADAR YAŞAMALISIN-AHU TÜRKPENÇE

‘Yedi Numara’, ‘Azad’, ‘Güzel Günler’ gibi dizilerde de oynayan Ahu Türkpençe’yi en çok ‘Bir İstanbul Masalı’ dizisiyle tanıdık. Ardından ‘Şöhret’ ve ‘Karamel’ adlı diziler geldi. ‘Neredesin Firuze’ adlı filmle sinemaya adım atan başarılı oyuncu daha sonra Dinle Ney’den filminde oynadı. “Sinemanın büyülü bir dünyası var” diyen Ahu Türkpençe, önümüzdeki günlerde vizyona girecek ‘Denizden Gelen’ adlı sinema filminde oynuyor. Yönetmenliğini Nesli Çölgeçen’in yaptığı film, yok aslında birbirimizden farkımız deyip ‘öteki’ diye dışladığımız insanların hikayesini anlatıyor.


Ahu Türkpençe’yle söyleşi için buluştuğumuz gün hava bir açıyor, bir kapıyor, bir yandan da yağmur yağıyordu. Önce fotoğraf çekimi yaptık, sonra da söyleşimizi. Sıcacık kahvelerimizi içerken pek keyifli, ‘aşk korkutur mu?’, ‘kaçan kovalanır mı?’ gibi sorulara cevap bulmaya çalıştık…

Son oynadığınız ‘Denizden Gelen’ filminin hikayesi nedir?

Filmin yönetmenliğini Nesli Çölgeçen yaptı. Rengi, mesleği ya da tavırları yüzünden bize yabancı gelen ‘öteki’ diye adlandırdığımız karakterlerin buluştuğu bir film. Aslında öteki diye adlandırdığımız kişilerin bize çok uzak olmadığını aslında bizim de onlara benzediğimizi gösteriyor. Acılarımızın, sevinçlerimizin ve kaygılarımızın aynı olduğunu anlatıyor film. İnsanlar bu filmi izledikten sonra bazı ön yargılardan kurtulabilirler.

Oynadığınız hemşire karakteri nasıl biri?

Duygusal anlamda kendini kapatmış, filmde göreceğiniz belli sebeplerden dolayı aşka inancı kalmamış ve bir nevi hayata kızgın birini oynuyorum. Hemşire de ön yargılı biri, o da kendinden farklı birini gördüğünde öteki diye nitelendiriyor. Hikaye içinde hemşire de bir değişim yaşıyor ve aslında öyle olmadığını fark ediyor.

Hemşire ‘Denizden Gelen’ biriyle aşk mı yaşayacak?

Denizden Gelen’in açılımını filmi izlediğinizde göreceksiniz. Bir kadının aşkının anlatıldığı bir film değil. Her filmde sevgili ve aşk olduğu gibi bu filmde de var ama aşk filmin birebir adıyla uyuşmuyor. Hikayenin içinde başka bir yerde duruyor.

O kadar alıştık ki her filmde bir aşk hikayesi olmasına…

Olsun ama... Ayrıca neden olmasın ki? Aşk sadece bir kadınla bir adamın arasında yaşanmaz ki. Bir hayvanı da büyük bir aşkla sevebilirsiniz, bir ideolojinin peşinden de aşkla gidebilirsiniz. Her şeyi aşkla sevmek mümkün. Zaten aşk, olmazsa olmazımız. Aşk olmak zorunda ama biz aşk deyince sadece kadınla adamın arasında olan bir şeymiş gibi algılıyoruz. İşimizi de aşkla yapmalıyız. Yaşasın aşk… Gülmeler…

AŞK TEHLİKELİ BİR ŞEY DEĞİL Kİ…

‘Aşk Bu İşte’ isimli öykünüzü okudum. Hikayedeki anlatıcı “aşk korkutur” diyordu, siz de aşktan korkar mısınız?

Aşk sadece korkutmaz. Kimi zaman korkuyor olabilirsin, kimi zaman bu aşk sana güç verebilir ki, bu ikincisi benim tercihimdir. Sana cesaret ve güç versin, seni rahatlatsın, enerji doldursun. Bence gerçekten içinde bulunduğun duruma göre an be an değişen bir şey. Bakan göze göre her şey değişir deriz ya, aynı şeye bakıp farklı düşünebiliriz. Ben de aynı şeye iki kere bakabilirim, bir gün başka, ertesi gün bambaşka bir şey düşünebilirim.

Kendinizi tehlikeye sokacak aşklara yelken açar mısınız?

Bence aşk tehlikeli bir şey değil ki. Eğer aşık olduysan sonuna kadar yaşamak lazım. Üzüleceğim diye o anı mahvedersem, ne hikmeti kalır ki? Sonrasını düşünüp bugünü mahvetmektense, o anı yaşamak daha doğru. Ayrıca, ne yaşayacağını başta bilmiyorsun ki. Bu da aslında bir önyargı. Kötü olacak diye düşünüp buna inanacaksın, sonra sevgilin sana, sen de ona kötü davranınca ben demiştim diyeceksin. Niye kendimizi şartlandıralım ki? Ortada bir problem varsa beraber çözülür. Eğer çözülmezse gitmeyi ya da kalmayı o zaman düşünmek gerekiyor. Ben de doktor gibi cevapladım. (Sesini değiştirerek) “Şimdi ikili ilişkilerde Doktor Ahu Türkpençe bildiriyor”. Gülmeler…

Bir söyleşinizde filmlerde aşkın ağlatan, üzen hali gösterilse demişsiniz, tutkulu, bir dargın bir barışık aşkları mı seversiniz?

Tutkulu aşk deyince birbirini çok seven aynı zamanda da sevgi yüzünden birbirine zarar veren aşıklardan bahsederiz. Bize öğretilen bu olduğu için benim de kodlamam da tutkulu aşk denince böyle bir şey var. Filmlerde hep bir taraf kırık dökük, diğeri ise daha güçlüdür. Ve güçlü olan diğerine yardımcı olur. Halbuki, birbirini çok seven iki aşık, birbirini deli gibi seviyor, ama aynı zamanda çok sevdiği için de birbirine zarar veriyor. Hikayesi böyle olan bir film çekilmedi. Bence hoş bir film olabilir, böyle bir hikayede de oynamayı çok isterim.

Fırtınalı aşk diyorsunuz yani…

Zaten öyle olduğu için unutulmaz oluyor ya. Herkes geçmişinde birçok aşk yaşıyor ama bir tanesinin yeri çok başka oluyor. O da genelde fırtınalı aşk olduğu içindir.

Siz böyle ne senle, ne sensiz durumu olan bir aşk yaşadınız mı?

Böyle birbirine zarar verecek bir ilişki yaşamadım. Zaten yaşamayayım, zor olurdu herhalde. Acı verirdi öyle değil mi? Ama filmi güzel olurdu.

Bir de ‘kaçan kovalanır’ durumu vardır…

Bu gerçek mi? Gerçekten kaçan kovalanıyorsa ve bu işin formülü buysa düşünsenize; mesela birini çok seviyorum o da beni sevsin diye numaradan sevgimi göstermiyorum ve kaçıyorum. Kaçarken de şişip şişip patlıyorum. Bunu da adam beni sevsin diye yapıyorum. Kahkahalar…

Ya da koşarken bir bakıyorsunuz ki ne gelen var ne de giden… Belki de “Kovaladıkça kaçan ateş böceğim misin?” şarkısı bu yüzden çıkmıştır…

Kahkahalar… Gerçekten kimsenin gelmiyor olması da komik olurdu. İnşallah doğru değildir. Bence her ilişkide dürüst olmak gerekiyor. Eğer hesaplı bir şekilde kaçan kovalanır durumu oluyorsa da bu çok zor ve yorucu bir şey olur. Mutlu olacaksak bir an önce olalım yani. Ben kaçacağım sen beni kovala, sonra da sen kaç durumu olmasın yani. Kahkahalar…


İNSANLAR DEĞİŞİR

Kamerayla ilk karşılaştığınız günü hatırlıyor musunuz?

Çok komikti, kamera önünde nasıl oynanacağını bilmiyordum. Bir projede sahneyi oynarken yönetmen talimatlar veriyordu, tam o esnada birine bak deyince üzerime alınıp kameraya doğru bakmıştım. Doğal olarak sesin geldiği yöne doğru bakmamak gerekir. Herkes buna çok gülmüştü, ben de çok utanmıştım. İkinci günü toparlamıştım. Deneyimli bir ekiple de çalışınca kolaylıkla öğreniyorsun. Artık oyun ve kostüm devamlılığımı bile kendim tutuyorum. Tutmak zorunda değilim ve bunu yapan insanlar var ama ben gayri ihtiyari bunu yapıyorum.

Kamera önü mü yoksa tiyatro sahnesi mi?

Hepsi çok farklı. Ama sinemanın çok büyülü bir dünyası var. Bir filmde istersen uçabiliyorsun ya da uçan bir mermiyi elinle tutabiliyorsun. Gerçekte olması mümkün olmayan şeyleri filmde yapabilmek çok büyülü. Ama tiyatroyu da televizyonu da çok seviyorum. Aslında ben işimi çok seviyorum. Gülmeler…

Oyunculukla ruhun iyileşmesi mümkün mü?

Bence ilkokuldan itibaren kesinlikle tiyatro dersleri olmalı. Çocukların ayaklarının üzerinde durmasını ve kendilerine güven duymalarını sağlıyor. Mesela ben tiyatroya girmeden önce çok daha fazla kapalı, köşeleri olan, benim dediğim doğru başkaları kesinlikle yanlıştır diyen, sabit fikirli bir insandım. Çabuk sinirlenen fevri biriydim. Tiyatro eğitimi alırken kendinizle uğraşıyor ve kendinizi çözümlemeniz gerekiyor. Okuldaki arkadaşlarım da “ilk seneki gibi değilsin, çok değiştin” derlerdi. Şimdi bambaşka biriyim. Kendini çözümlemek isteyen her insan dramayla ilgilenmeli. Kendine dışarıdan bakma imkanı sunuyor. İnsanların değişmeyeceği düşüncesi bence dünyanın en büyük yalanıdır. Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir ve insanlar da değişir.

Her filmde, dizide farklı karakterler yaratmak birden çok hayat yaşamak gibi değil mi?

Farklı karakterleri oynamak bence çok eğlenceli. Oyun oynamayı çok seviyorum ve çocukken de çok fazla oyun oynardım. Belirli bir yaştan sonra artık büyüdük, oynamayız gibi bir noktaya geliniyor. Herkes her daim oyun oynayabilir ayrıca oynuyorlar da fakat bunun farkında değiller. Ne kadar şanslıyım, öyle bir mesleğim var ki hep oyun oynuyorum. Gülmeler…

Her seferinde farklı karakterler yaratıyorsunuz, kullandığınız yöntem hep aynı mı oluyor?

Her seferinde birbirine yakın yöntemler kullanıyorum. Mesela sizinle konuşurken aklıma gelen farklı şeyler oluyor ve onları da çalışmamın içine katıp deniyorum. Eğer oluyorsa, doğruysa aklımın bir köşesinde kalıyor.

BENNU YILDIRIMLAR’A HAYRANIM

Vahide Gördüm ve Bennu Yıldırımlar ile aynı projede yer alma hayaliniz varmış…

Vahide Abla’yı çok seviyorum ve Bennu’ya da çok hayranım. Bu iki kadınla bir tiyatro sahnesinde oynamayı çok istiyorum. Bennu Yıldırımlar’ı ilk kez ‘Eski Fotoğraflar’ adlı bir televizyon filminde izlemiştim. Genç yaşına rağmen yaşlı bir kadını oynamıştı ve izlediğimde hayran kalmıştım. Sonra kitabını alıp hemen okumuştum. Okulun son senesi bitirme oyunu olarak aynı oyunu oynamıştım.

Hayatta en çok cevabını aradığınız bir soru var mı?

Yok, ama içimde hep ‘acaba bugün ne olacak?’ diye bir cümle olur. Her gün farklı şeyler yaşıyoruz, her gün olmasa da sıklıkla günün sürprizleri oluyor. Bazen gün ortasında daraldığımı hissettiğimde ‘dur bakalım, bugünün sürprizi ne olacak acaba’ derim.

Peki, bugünün sürprizi nedir?

Bugünün sürprizi fotoğraflar ve kırmızı şemsiye. Çok eğlenceliydi. Çünkü ben rahat fotoğraf çektiren biri değilim. Poz verme durumu beni çok rahatsız ediyor ve çok doğal görünmüyorum. O yüzden bugün fotoğraf konusunda çok rahat çalıştık ve çok eğlenceliydi. Bence bugünün sürprizi buydu.


KENDİMİ BAŞARILI BULUYORUM

Yapımcılar tarafından bir gün telefonum çalmazsa diye endişelendiğiniz olur mu?

Mesleğim başkalarının talebine bağlı bir iş değil. Evimde oturayım, yapımcılar beni arasın da iş yapayım, yoksa da köşemde oturayım gibi değil. Sonuçta bana bağlı, ben yapmak istersem tiyatro yapıyorum. O yüzden bir oyuncu için korku söz konusu olmamalı. Sinema, tiyatro yapmayı düşünmeyip sadece televizyona çalışmak istiyorsa onu bilemem. O durumda belki böyle bir endişe yaşanabilir.

Kendinizi başarılı bulur musunuz yoksa bir şeyleri eksik yaptım duygusu yaşar mısınız?

Kendimi başarılı buluyorum. Ama eleştirilere de kulağım her zaman açık olur. Beğendim ya da beğenmedim cümlesini eleştiri olarak kabul etmem. Çok güzeldi, aferin denmesi benim işime yaramaz. İşinde yetkin insanlar ‘bu oyun güzel ama şunu daha iyi yapabilirdin ya da bunu çıkar, diğerini ekle’ gibi eleştirilerde bulunuyor, bu da benim daha çok işime yarıyor. Onun dışında evet, kendimi beğeniyorum. Her seferinde elimden geleni yaptığımı düşünüyorum ama bir sonrakinde daha iyi olacağına inanıyorum. Çok kötüydüm deyip kendimi demoralize etmeyi sevmiyorum.

Hiç yorum yok: