14 Kasım 2009 Cumartesi

12 GENÇ 12 EYLÜL BELGESELİ

Genç Praksis Dergisi’ni çıkaran 12 liseli genç, darbe dönemine tanıklık etmiş 12 aydınla yaptıkları röportajlardan oluşan bir 12 Eylül Belgeseli hazırladı.

Siyasetten sinemaya insan haklarından sendikalara kadar etkisi hissedilen darbe hakkında görüşülen isimlerden bazıları Eren Keskin, Ufuk Uras, Oral Çalışlar, Ethem Mahpçupyan, Tarık Akan, Aydın Çubukçu ve Akın Birdal. Yönetmenliğini Aydın Yıldırım’ın yaptığı ve her aşamasında gençlerin yer aldığı ‘12’ adlı belgeselde görev alan Sezercan Atasyas ve Barış Engin ile 17 yaşında idam edilen Erdal Eren’e ithaf ettikleri çalışma hakkında görüştük.

Günümüz gençliği okumuyor, üretmiyor ve apolitikler düşüncesini tersine çıkaran bir çalışmanın yaratıcılarından Sezercan Atasyas ve Barış Engin’le buluştuğumuz gün hem onlar hem de ben çok heyecanlıydık. Karşımda oturan bu çocuk yüzlü, adam akıllı iki genç, görüşme talebinde bulunduğum maili defalarca okuduklarını ve gözlerine inanamadıklarını anlatarak söze başladılar. Ben de onlara 12 liseli gencin 12 Eylül belgeseli haberini okuduğumda çok heyecanlandığımı anlattım.


12 Eylül Belgeseli’ni hazırlamaya nasıl karar verdiniz?

Sezer Atasyas: Okullar bizim deyimimizle maalesef çöplük yuvaları gibi. Kendinizi geliştirme imkanı bulamıyorsunuz. Birkaç yıl önce kültür ve sanat dergisi Genç Praksis dergisiyle tanıştım. Bu dergide yazıp çizmek hoş bir şey haline gelmeye başlamıştı. Bizim gibi yazmayı seven arkadaşlarımızla kültürel anlamda neler yapabiliriz diye toplantılar yapmaya başladık. Meslek seçimim sinema televizyon olacağı için belgesel yapma kararı verdik.
Barış Engin: Aydın Doğan iletişim Lisesi’ni bitirdim. Okulun son senesi bu dergiyle tanıştım. Birtakım yazılar ve dosya konuları hazırladım. Arkadaşlarla etkinlikler düzenleyip panellere katıldık. Bu dergiyle kalemimizi daha kuvvetli bir hale getirmeye çalıştık. Bir yandan görsel alanda da bir şeyler yapmak istiyorduk ve yapabilecek en iyi şeyin belgesel olduğuna karar verdik. Zaten benim de amacım televizyon haberciliği yapmak.


Peki, neden 12 Eylül Belgeseli?

Sezer Atasyas: Gündemde darbeci paşaların yargılanması, Ergenekon haberleri, İzmir’de Kenan Evren ve 12 Eylül isimli liselerin isimlerinin değiştirilmesi için yapılan imza kampanyaları ve öğrencilerin bu tür olaylara karşı biraz daha bilinçli hale geldiğine ilişkin haberler vardı. Genç liseliler olarak tepkimizi göstermeliyiz, madem savaş karşıtı bir dergi çıkartıyoruz biz de bunu görsel olarak ve farklı bir şekilde yansıtabiliriz diye düşündük.

Amacınız sadece belgesel çekmek miydi?

Sezer Atasyas: Yaşadığımızı ortamının güzel olmadığının farkındayız ve genç arkadaşlarımızın da bunu fark etmesini istedik. Bize gelecek vaat edilmiyor. Bunun sebebi de 80 darbesi ve hayatımızı etkileyen bir durum. Herkesin bu konuda görüşleri olmak zorunda, biz de özellikle bizim yaşımızdaki arkadaşlarımıza anlatmak istedik.
Barış Engin: Bu konu üzerine büyüklerimiz hep tartışıyor, bizim yaşımızdakiler hiç tartışmıyordu. Gündemde olan Ergenekon süreci, darbeci paşaların yargılanması durumunu gençlere indirgemek istedik. Ayrıca o dönemde 17 yaşında idam edilen, çatışmalarda yitirilen binlerce genç vardı. Yaşıtlarımız bu durumu öğrensin ve tartışsınlar diye yeniden anımsatmak istedik.

Bu belgeselde neler var?

Sezer Atasyas: 12 Eylül’ün 12 farklı alanda yarattığı etkiyi ve günümüzdeki yansımasını inceledik. Belgeseli hukuk, insan hakları, toplum, ceza evleri ve sinema gibi kategorilere böldük. 12 Eylül’ün acılarını yaşamış aydınlarla sözlü tarih çalışması yaptık.

İsimleri neye göre belirlediniz?

Barış Engin: Mesela o dönemdeki ve günümüzdeki cezaevlerinin durumunu karşılaştırabilecek en iyi isim, darbeyi cezaevinde karşılayan Aydın Çubukçu’ydu. Sinema bölümü için Tarık Akan’ı seçmemizin nedeni hem 80 döneminde hem de şimdi sinema yapmasıydı. Ayrıca darbe koşullarında bir film çekiyor olması da bir ölçü oldu. Oral Çalışlar’ın da o dönemde ve şimdi medyada olması 80 öncesini ve sonrasını karşılaştırmak açısından uygun olacaktı.

Neden sadece bir kadın var?

Barış Engin: Kadın konuşmacı için sayı belirleme gibi bir düşüncemiz olmamıştı. Aslında bizde belgeseli yaptıktan sonra tek kadın olduğunu fark ettik. Darbenin etkilediği 12 ayrı alanı belirleyip isimleri yerleştirdiğimizde de Hukuk alanı için en iyi isim Eren Keskin’di.

GÜNÜMÜZ GENÇLİĞİ KÖTÜ BİR RESSAMIN YAPTIĞI TABLODAN İBARET

İçlerinde en çok hangi hikaye sizi etkiledi?

Barış Engin: Beni en fazla Tarık Akan’ın anlattığı hikaye etkilemişti. 12 Eylül’de askerliğini yedek subay olarak yapıyormuş. Kaldığı yerden tankların geçtiğini görmüş ve birden bağırmaya başlamış. Yanındaki arkadaşı onu susturmaya çalışmış çünkü çok ciddi bir şekilde sinir krizi geçirmiş. Darbe söylentisiyle ilgili haberler aldığında bazı arkadaşlarına yurt dışına kaçmaları konusunda uyarılarda bulunmuş. Ayrıca darbe sonrasında Yılmaz Güney’in Yol filminde oynuyormuş. Sansür kuruluna farklı görüntüler gösterilirken yurt dışında farklı şekilde film montajlanıyormuş. O dönemde yapılmış cesurca bir hareketmiş.
Sezer Atasyas: Beni en çok Aydın Çubukçu etkiledi. Diyarbakır cezaevinde uygulanan işkenceleri ve bazı arkadaşlarının nasıl delirdiğini anlattı. Onların deyimiyle ‘çözülen’ arkadaşlarını hiçbir zaman eleştirmediklerini ve gerçekten insanın dayanabileceği seviyeden çok fazla işkence yapıldığını anlattı. Bunu dinlerken oturup ağladım çünkü karşımda bir insanlık dramı anlatılıyordu. Tarık Akan’ın “günümüz gençliği, kötü bir ressamın yaptığı tablodan ibarettir” sözü de beni çok etkilemişti. Bu mükemmel bir anlatım.
Barış Engin: Darbeci paşalara söylemek istediğiniz bir şey var mı sorusuna Ethem Mahçupyan’ın, “onlara söylenebilecek tek söz, onların ne kadar değersiz insanlar olduğudur” cevabı da beni çok etkilemişti.

Siz darbeci paşalara ne söylemek isterdiniz?

Sezer Atasyas: Bu dönemi okuyup araştırmaya başladıkça gerçekten canım yandı. Halka yapmadıkları şey kalmamış. Ne için yaptıklarının farkında bile olduklarını sanmıyorum. Kesinlikle cezalandırılmalarını isterim.
Barış Engin: Gençliğin sokaklarda başıboş gezmesinin, sadece magazin programlarına hapsolmasının tek suçlusu onlar. Darbeyi gerçekleştirenler Ethem Mahçupyan Hoca’nın dediği gibi değersiz insanlarmış. Gençliği değersizleştiren en büyük insanlar onlar.

Peki, o dönemin karar mekanizmalarının idam edilmesini ister miydiniz?

Barış Engin: İdam edilmelerini kesinlikle istemem. Bir insanın idam olmasını istemek bile katil olmak için yeterli. Onlar adilce yargılamayıp insanları astılar, ama biz onların adil bir şekilde yargılanıp yaptıkları cezaları en azından vicdanlarında hapsetmek istiyoruz.
Sezer Atasyas: Ölüm kötü bir şey. Yapılan şeylere ne kadar çok kızsak ve onaylamasak da onların yaptıklarını yapmak çözüm veya sonuç olmayacaktır. Yaptıklarının cevabını verebilmeliler.

Yaşıtlarınız farklı ilgi alanlarına kaymışken siz neden yaşıtlarınız gibi değilsiniz?


Sezer Atasyas: Okumayı seviyorum demekle cevaplayabilirim. Nazım Hikmet, Orhan Pamuk ve Orhan Veli’yi okuduğunuzda altındaki anlamı çözmeye çalışıyorsunuz. Hani baba mesleği gibi “babam solcuydu ben de o yüzden sol görüşlü oldum” derler ya, ben de öyle bir şey olmadı. Bir şeylerin cevaplarını merak ediyordum ve araştırıyordum. Bazı soruların cevaplanması gerekiyordu. Mesela okulda saçlarıma karışıldığında nedenini sormak ve eğitim saçla olmaz demek istiyordum. Bu tip şeyleri sorgulamaya başladığım zaman bu işin içinde buldum kendimi.
Barış Engin: Benim ailemde bu tür acıları yaşamış insanlar vardı. İlk kez 17 yaşımda bu tip konulara ilgi duymaya başlamıştım ve ilk öğrendiğim Erdal Eren’in 17 yaşında idam edilmesiydi. Bunu öğrenince duyarsız kalamıyorsunuz.

80 ve sonraki kuşak için düşünmüyor, üretmiyor ve apolitik denir bu sizi pek ilgilendirmiyor ama yine de ne söylersiniz?

Sezer Atasyas: Örgüt ya da miting kelimesi her zaman çevremdeki insanları korkutuyor. O kötü günleri yaşamış aileler çocuklarının da bunları yaşamasını istemiyor ve ne kadar uzak tutarsak o kadar iyidir diye düşünüyorlar. Kitap okumayan ve zamanında yasaklanmış kitapları okutturmayan bir aile çocuğundan zaten fazla bir şey bekleyemez ki. Televizyonlara ve magazin programlarına kilitlenmiş gençler bu yüzden apolitik yetişiyor. Bir bölümümüz kendini geliştirirken bir bölümümüz o kara kutuya hapsoldu.
Barış Engin: Bu konuda yaşıtım olan arkadaşlarımı pek suçlayamıyorum. Bu toplumu 12 Eylül darbesi hazırladı. Kitap okunmuyorsa sebep kitapların yakılmasıdır. İnsanlar okumaktan korktu. Bu toplumu onlar yarattı. Önceden televole programları vardı, şimdi kadın programları. Yarın bir başkası olacak. Bazı arkadaşlarımız da bunlarla beslendiği için farklı bir şekilde düşünemiyorlar.

Sizce o dönemin gençleri neyi eksik ya da fazla yapmışlardı? Keşke böyle olmasaydı dediğiniz şeyler var mı?

Sezer Atasyas: O dönemde belki yöntem yanlış olabilir, halk zaten baskı halinde ve çatışmalar çok fazla. Günümüzde hala Hüseyin, Mahir, Ulaş diye geçmişten kalan ve bir türlü geliştirmedikleri sistemle ilerlemeye çalışıyorlar. Radikal görüşü olanlara da karşı çıkıp ya liberalsin ya da faşistsin diyorlar. Hala at gözlüğü ile baktıklarını düşünüyorum. Bunları aşıp daha ileri gitmek ve en azından ses çıkarabilmek için biraz daha radikal düşüncelere ihtiyacımız var. Geçmişte kalmayıp farklı şeyler üretmeliyiz. Yıllardır aynı sloganı tekrarlayan örgütler hep aynı bildiriyi ve aynı örgüt politikalarını izliyorlar. Bizim istediğimiz daha iyi bir dünya.
Barış Engin: O dönem Türkiye’deki gençlik mücadelesini yaşama sokan insanlar olduğu için eleştirmek istemem. Ama tabu olarak göstermelerini de istemiyorum. Sokak çatışmaları belki yanlıştı ama aynı zamanda karşı taraftan gelen sert hareket de varmış. Buradan bakınca çok fazla eleştirecek şey görmüyorum. Biz de bazı yaşıtlarımız gibi bir partiye üye olur, parti binasında sabahtan akşama kadar oturup iki eyleme çıkıp daha sonra da sus pus oturabilirdik. Ama biz belgeseller çekiyoruz ve kendimizi geliştiriyoruz. Geçmişin politikalarına takılıp kalınmamalı.

Siz nasıl bir dünya istiyorsunuz?

Sezer Atasyas: Eğitim tekele alınmamalı bence. Her insanın eğitim hakkı olmalı. Üniversite harçları hala bir sorun. Masraflar yüzünden okulu bırakmak zorunda kalan birçok arkadaşım var. İnsanların geçim derdini aşmasını lazım. Eğitime ayrılan bütçeyle, camilere harcanan aynı değil mesela. Ben her mahallede bir kütüphane olmasını çok isterdim. Üniversitede okumak için üç saatlik bir sınava girmemeliyiz. Bunu sağlayabilecek bütçemiz de var. Ama buna ses çıkaramıyoruz. Başa gelen herkes aynı vaatleri veriyor ama hiç birini yapmıyor. Ayrıca polisten korkmak istemiyoruz.
Barış Engin: Seçim meydanlarında verdikleri sözleri tutmalarını isterim. Güvenliği sağlayacağız diye halka baskı uygulamasınlar, bu yeterli. Polisten korkmayalım.

Hiç yorum yok: