İNSANLARIN RUHLARINI SALLAYACAK MÜZİKLER YAPARDIK
Yılların eskitemediği müzik ustası Erol Evgin önümüzdeki aylarda çıkaracağı yeni albümünün hazırlıkları için stüdyo çalışmalarına başladı. Her daim dillerden düşmeyen şarkıların sahibi Evgin, bu albümde yeni şarkılarına yer verecek.
Yıllar geçiyor. Ne Erol Evgin eskiyor ne de dillerden düşmeyen şarkıları. Bir dönem küçük kızların “Büyüyünce Erol Evgin’le evleneceğim” dediği biri o. Hem gönülleri hem de müzik dünyasını fetheden Evgin şarkılarının birkaç nesildir dinleniyor olmasını 70’li yılların ruhuna bağlıyor. Müzik ustası Evgin’le 70’li yılların ruhunu, eşiyle tanışmasını, günümüz ilişkilerini ve Başbakan’ın sanatçılarla buluşmasını konuştuk.
‘Eskimeyen’ şarkılarınızın da olacağı yeni albüm çalışması var mı?
Eskimeyen şarkılar… Teşekkür ederim. Tamamen yeni şarkılardan oluşan bir albüm hazırlığı var. Herhalde sonbaharda çıkacak. Benim ve Murat Evgin’in besteleri var. ‘Ben İmkansız Aşklar İçin Yaratılmışım’ şarkı sözlerini yazan Dr. Selma Çuhacı’nın da besteleri olacak. Kendimi seyirci yerine koyduğumda hayran olduğum şarkıcının en ünlü şarkılarını dinlemek isterim. Bu nedenle hep o unutulmayan şarkılar diğer albümlerimde.
‘Plaza Otel’de 5 yıldır sürdürdüğünüz programınız dillere destan, şarkıların yanı sıra taklitler yapıyor, hikayeler anlatıyormuşsunuz…
40 yıllık dostum Ali Saydam yıllardır “Mutlaka bir yerde insanlara sesinle dokunman gerekir” diye söylerdi. Ben de dinlemezdim. Sonra iletişim gurusu olunca bunun bir bildiği var herhalde deyip dinledim. Yaş kemale erince sosyal frenleri kaldırıyorsunuz, aklınıza ne gelirse söylüyorsunuz. Kahkahalar… Şakalar, şarkılar, geçmiş yıllardan anekdotlar, hikayeler… Erol Evgin’e hak ettiği olgunluk dönemini yaşatmaya çalışıyorum. Çok mutlu oluyorum. Gelen insanlar çok aktif, hayatın içinden kişiler. Nisan sonu Mayıs başı bitireceğim.
1969 yılında ilk albümünüzü çıkarmışsınız kırk bir kere maşallah diyeceğimiz 41. yılınızdasınız…
Evet, 41 kere maşallah gibi oldu. Geçen yaz Açıkhava tiyatrosunda 40. yıl için konser yapmıştım ‘Erol Evgin Hep Böyle Kal’ diye. Çok hoş bir konser oldu. DVD’sinde işte o şarkılar, şakalar, anekdotlar, eski hikayeler var. Geride bıraktığım 40 yıl içinde o kadar çok şey birikmiş ki. Aklıma geldikçe sahnede de anlatıyorum.
İPE SAPA GELMEZ ŞARKI SÖZLERİ VAR
“Bizim dönemimizdeki şarkılar hoşlandığınız kişiye açılmanıza neden olurdu” demişsiniz, şimdiki sözleri düşününce ne söylemek istersiniz?
Evet, söyleyemediklerini şarkılarla ifade ederlerdi. Şimdiki şarkı sözleri inşallah çocukların duygularını yansıtmıyordur. (Gülüyor)... Çünkü hakikaten ‘Allah Belanı Versin’e kadar geldiler. Daha ne yapacaklar bilmiyorum. Hepsini değil ama çoğu şarkı sözlerini çok da özenli bulmuyorum. Bizim geleneğimizi sürdüren gençler var ve onlar güzel şarkılar yazıyorlar. Ama böyle olur olmaz, ipe sapa gelmez lafları şarkı diye diziyorlar. Onlar iyi gelmiyor bana. Çok sezonluk oldu işler. Bu yazın şarkısı diye anılıyor artık. Bir şarkı birkaç yıl hatta yıllar boyu giderdi.
Tam da buna benzer sorum olacaktı, şarkılarınızın yıllardır dinleniyor olmasının yanı sıra ‘Hisseli Harikalar Kumpanyası’ da 400 kez sahnelenmişti, gerçekten eskiden yapılanların bir sürekliliği vardı, şimdilerde her şey sabun köpüğü…
Bunu dönemlerin ruhu diye özetlemek isterim. 70’li yıllarda çok yüksek sorumluluk duygusuyla ülkeyi kurtarmaya kalktık. Şimdi insanlar kendilerini kurtarma derdinde. O yılların özellikle ruhu, eşyaları, dostlukları ve ilişkileri daha uzun süreli tüketmeye dayalıydı. Günümüzde her şeyi çok kısa sürede tüketiyoruz. Eşyalar da öyle. Bilgisayarların yeni modeli çıkmış oluyor ve değiştiriyorsunuz hemen. İki yıl kullandığınız bir aleti tamirciye götürdüğünüzde “bunlar eskidi, parçası kalmadı” deyip küçümsüyorlar sizi.
Şarkılarınızın birkaç nesildir dinleniyor olmasını da 70’li yılların ruhunun şarkılara yansımasına bağlıyorsunuz…
Kesinlikle. Ama yeni nesillerde de öyle bir istek var ki o şarkıları bulup keşfediyorlar. Gençler de geliyor çalıştığımız yerlere, konserlere. Günümüzde melodi zenginliği de yok. Mekanlarda ışıklar yanıp sönerken yüksek volümde insanların bedenlerini sallamasına yönelik müzik üretiliyor. Biz de ‘insanların ruhlarını sallamak için’ uğraşırdık. 70’li yılların şarkılarının cover olarak yapılmasını da ben buna bağlıyorum. Gençler de o zengin ezgileri duymak istiyorlar belki. Yeniden kaliteli müziğin sayılacağı günler geleceğini düşünüyorum.
O yıllardan bu yıllara gelene kadar ne kaybettik sizce?
Bir sürü şeyi kaybettik. Dostluklar, arkadaşlıklar, aşklar çok günü birlik. Biz böyle kızlarla bir yaz boyunca bakışırdık çok da mutlu olurduk. Sonunda da ne olacak? Buluşma teklif edip konuştuğun kimse var mı diye soracağız. En fazla el ele parkta yürüyeceğiz o kadar işte... O dönem çok değerliydi. Elle aşk mektupları yazılırdı. Hâlâ saklanır onlar. Ayrıca aşırı bir tüketim var. Bu tüketime yetişmek için insanlar günü birlik yaşar oldular. Arkadaşlıkların, dostlukların ve sohbetin derinine inemiyoruz. Hep gözümüz saatte. Bence en büyük stresi insana zaman yüklüyor.
ÇOK GÜZEL AŞKLAR YAŞANIRDI
Herkesin birbirini tanıdığı, mahalle kültürünün yaşandığı Moda’da çocukluğunuz geçmiş o günlere dair neler söylemek istersiniz?
Moda muhteşem bir yerdir. Orada doğup büyüdüm. Çok iyi bilirim. İki katlı ahşap pansiyon evler, köşkler vardı. Moda Deniz Kulübü’nde İtalyan orkestrası çalardı. Bazen kulübe giderdik bazen de iskelede oturur izlerdik. Herkes birbirini tanırdı. Çok güzel aşklar yaşanırdı. Çok hoş, çok düzeyli şimdi çok moda ya, ‘düzeyli ilişkiler’, o zaman hakikaten çok güzel arkadaşlıklar, aşklar olurdu. Çok küçük yaştan itibaren benim çok kız arkadaşlarım oldu.
O dönemlerden âşık olup da unutmadığınız kızlar var mı ya da acaba ne yapıyordur şimdi dediğiniz?
Görüşüyoruz, haberleşiyoruz arkadaşlarla.
Arkadaşlar olabilir de o zamanlardan gönül bağınız olanlar yok mu?
Hepsi geride kaldı. (Kahkahalar)... Bitti, gitti.
Eşinizi nerede bulmuştunuz?
Eşimi okulda buldum. Mimar Sinan Üniversitesi’nde sınıf arkadaşımdı. Birbirimizi bulduk diyeyim. Onunla da 40 yıl olmuş.
Maşallah, demek bu kadar uzun evlilikler de iyi olabiliyor…
Şanstır evlilik. 4-5 yıl arkadaşlık yaptık. Flört, nişanlılık… Epey uzun tuttuk ki süreyi birbirimizi iyi tanıyalım diye. Bazı insanlar “bu kadar sene nişanlı kaldım, evlendikten sonra çok değişti” diyorlar. Bu konuda kendimi şanslı buluyorum. Eşim de mimar. Aynı şeylerden zevk almak, birlikte güzel zaman geçirmek önemli. Çok fazla anlam yüklemeye gerek yok.
Mutlu evliliğin formülü ya da sırrı denilen şey var mı gerçekten?
Yok. Birlikte iyi zaman geçiriyorsanız, fiziğiniz, kimyanız her şeyiniz tutuyorsa sürüyor. “Birinizin sesi yüksek çıkarsa öbürünüz alttan alacak” diye İnönü’nün bir sözü var. Koskoca İnönü bile karısının yanında bazen titrermiş. Karısı çok kıskanırmış. Metin Toker anlatmıştı, bir partide güzel bir hanım varmış. İnönü de 80’li yaşlarında o zamanlar, merdivenlerden inerken bir elini o hanımın omzuna koymuş diğer eli de tırabzanda. Akşam Mevhibe Hanım’da bir surat… İnönü bezik oynayalım deyince Mevhibe Hanım da “bugün toplantıdan çıkarken elinizi hangi hanımefendinin omzuna koydunuzsa onunla oynayın” demiş. (Kahkahalar)… Ne kadar güzel değil mi?
Onca hayranınız var, eşiniz de sizi kıskanır mı?
Yok, kıskanmaz. Bu işin mesleğim olduğunu kabul etmiştir. İlk başlarda biraz kıskançtı ama sonra geçti.
Hiç kavga etmez misiniz?
Etmeyiz. Tartışırız bazen. Artık onu da yapmıyoruz. Kırk yıldan sonra susmayı da öğreniyorsunuz.
Ama 40 yıldan sonra…
Evet, artık iki taraf da susuyor. (Kahkahalar)… Artık ne düşündüğünü anlıyorsunuz. Öyle oluyor yani.
Bu kadar yıl şov dünyasında olup da ilişkinin 40 yıl sürmesi de kolay değil…
Evet, ben onu ayrı tuttum. Eşim kulislere gelmezdi hiç. Sokmadım onu hiç kulislere. Şov dünyasından çok az arkadaşımız vardır. Sezen, Ajda, biraz Nükhet’le görüşürüz. Gerçi şimdi seyrek ama eskiden daha sık olurdu.
BAŞBAKAN “ELİNİZİ TAŞIN ALTINA KOYUN” DEDİ
Tayyip Erdoğan’ın 20 Şubat’taki kahvaltı davetine katılmıştınız, neler konuşulmuştu?
Türkiye Cumhuriyeti Başbakan’ı sanatçılarla buluşmak için davet ediyor diye gittim. Kahvaltıdan sonra Başbakan çok güzel hazırlanmış bir konuşma yaptı. Konuşmak isteyenler mikrofonu alıp istediklerini belirttiler. Bazı arkadaşlarımız çok yararlı şeyler söyledi. ‘Ben diye başlayıp ben diye biten’ cümlelerle özel konularını söyleyenler de oldu. Oysa yeri orası değildi. İstanbul Kültür Müdürlüğü ile ilgili küçük bir sorunu orada anlatmak bence ayıptı. Anlaşılabilir olanı konserlere yetişebilme sıkıntılarıyla ilgili vize sorunlarıydı. Onun dışında Başbakan bu açılımla ilgili insanlara fikirlerini sordu ve “Elinizi taşın altına koyun” dedi. Ama somut olarak sanatçılardan ne istendiği söylenmedi. Ben de bütün vatandaşlar gibi daha somut bir hazırlık bekliyordum. Açıyoruz da, neyi açıyoruz? Bu konuşulmuyor. İbrahim Tatlıses “Ameliyatta bir hasta var, ameliyat aletleri de çantanın içinde herkes şifreyi biliyor ama kimse şifreyi açmıyor” diyerek kendi anlatımıyla hoş bir şey söylemiş oldu.
Siz bir şey söylediniz mi?
Uzmanlık alanımın dışında hazırlık yapmadan konuşamam. Politikacıların da hazırlık yapmadan konuşmasından çok rahatsız olurum. Süleyman Demirel ‘konuşan Türkiye’ sloganını başlatmıştı ya, Türkiye’de de herkes her şeyi konuşuyor. Geçenlerde aileden sorumlu bakanımız “Eşcinsellik bir hastalıktır” demiş. Fikri olmadan konuşanlar da yanlış şeyler söylüyor. Yetkili kişilerin böyle pat diye hazırlıksız konuşmalarını bir tek Türklerde ve bir de Sarkozy’de görüyorum. Orada burada konuşuyor. Amerika Devlet Başkanı’nı merdivenden inerken ya da arabaya binerken konuştuğunu gördünüz mü? Daima bir kürsü vardır ve orada konuşur. Sorulara cevap verir. Herkes bizde bol keseden sallıyor. İçinden çıkılmaz hale geliyor.
Karşıt görüşler söylenmedi mi?
Öyle konuşanlar da oldu. Mesela Arif Sağ “Tekel işçilerinin çadırlarının kalkması lazım. Buradan çıkınca doğruca oraya gidin ve o çadırı kaldırın” dedi. Bir arkadaş da “Ben size oy vermem ama Ahmet Kaya ve Nazım Hikmet için yaptıklarınızdan dolayı kutluyorum sizi” dedi. Değişik konuşmalar oldu.
Davet edilip de gitmeyen bazı sanatçıların gidenleri eleştirmesine ne diyorsunuz?
Bir kere medeni insanlarız. Her şeyden önce bizim için önemli olan bu ülkenin birliği ve beraberliğidir. Ben gitmem! Çok ayıp. Beni kim davet etse uygunsam giderim, dinlerim. Bu bir vatandaş da olabilir, herhangi bir partinin lideri de. Hiç ayırt etmem.
17 Nisan 2010 Cumartesi
EROL EVGİN
Etiketler:
70'li yıllar,
başbakan,
erol evgin,
mutlu evlilik,
müzik,
sanatçı açılımı,
sezen aksu
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Casino News - JTVH Hub
Welcome to the world of slots. Our live 광주 출장샵 dealer 광양 출장안마 games are available 화성 출장마사지 for iOS and Android. 오산 출장샵 With 서귀포 출장안마 a variety of casino games, we are proud to welcome you back to the
Yorum Gönder