1 Nisan 2010 Perşembe

ALİ TARAN

BENİ ACUN KEŞFETTİ…


Reklamcılıkta bir numara diye söz edilen Ali Taran’ın yeni filmi ‘No Ofsayt’ gösterime girdi. Filmin oyuncuları içinde Yıldırım Memişoğlu, Hıncal Uluç, Ahmet Çakar yer alıyor.


Adına şehir efsaneleri yazılan Ali Taran’ için ukala, kendini beğenmiş, keyfi yerindeyse süper, sinirliyse yanından kaç’ bilgilerini edindikten sonra söyleşi için ofise gittim. Haliyle biraz gergindim. Bekleme odasına alındım, sessiz bir şekilde “Ali Bey telefonda” dediler. Herkes kısık sesle konuşuyordu. Ben de kısık sesle ‘çok mu sinirli’ diye sorarken Ali Taran kapıda belirmişti. Odadan içeri girerken iki saat sürecek söyleşi espri ve kahkahalarla başlamıştı bile.


Yeni filminizden söz edelim mi?

Yeni değil, ilk film.

Peki, ilk film…

Filmde ‘Ofsayt kaldırılsın mı, kaldırılmasın mı?’ diye bir konu etrafında dönüyoruz. Ülkemizin tipik delikanlılarından biri bunu kafaya takarsa, bu işi böyle yapar diye yazdığımız hayali bir şey. Toplum olarak da yapamayacağımız şeyleri çok doğalmış gibi de konuşma özelliğimiz vardır ya. Bu yapıverme, ediverme, kolaya alma hep var. ‘Ne olacak abi gidersin federasyonla konuşursun. Nasıl konuşacaksın, nasıl gireceksin’ deyince o tarafını hallederiz derler. Filmde de konu böyle ele alındı. Bir kere bu kuralın kaldırılması için UEFA’ya gidilmez, ama bizim filmimizde gidiyor. Çoğu insan da bunun karar merciinin FİFA olduğunu da bilmez ayrıca.

Filmin senaryosu için dramaturglardan gelen raporda ‘bu bir sinema eseri değildir’ diye yazması güveninizi kırmadı mı?

Hayır. Reklamlarıma da belli bir şablonla bakarsan hepsi sınıfta kalır. Klasik reklam kalıplarına uymaz. Tüketicinin ilgisini çekecek konu seçiminde iyi olduğumu düşünüyorum. Babamdan ‘basit yapabilmeyi’ öğrendim. Bu filmde de önemli olan konudur. Bu konu bugün de ilginçtir, yarın da ilginç olacaktır. Sinemayla ilgili çok ciddi iddialarım yok. Film de komedi değil, eğlencelik.

Taksi şoföründen üst düzey yöneticiye kadar herkesin ilgisini çekebilecek bir konu… Peki, ya kadınlar?

Kadınlar fikir sahibi midir? Evet. Nefret ediyorsa, o da fikir sahibi olmak demektir. Kocası sürekli maç seyrediyor diye rahatsızlık duyuyorsa bir kere haberdardır ve onun da kafasında bununla ilgili bir şey vardır. Peki, sinemada gidip bununla ilgili bir şey seyreder mi? Filmin futbolla ilgili olduğu veya nasıl bir ilgisi olduğu belli değil ki. Maç mı gösteriyoruz acaba? Ofsayttan anlamayan kızlar bu filme niye gelsin diyorlar, aynı kızlar notadan anlamayıp müzik dinliyor. Bu nasıl oluyor?

Filminizin tanıtımını bir başkasına emanet etmek ister miydiniz?

İstemem. Olur mu? Benden daha iyi kimse yapamaz mantığıyla değil tabii ki. Bunun için bir sebep olması lazım. Zamanım varken yapmam doğaldır. Zamanım yoksa daha iyi yapacağını düşündüğüm birine elbette yaptırırdım. Bundan bir kompleks duymam.


SİNEMADA İDDİALI DEĞİLİM

Fragmanda görüntü de yok sanırım bu bir ilk…

Göstermiyoruz. Göstersem ne olacak? Seyirciyi yönlendireceği için görüntü koymadım. Koysaydım “komedi filmine benziyor adam guk” dedi, gak dediğini koysaydım da “adama bak, hiç ciddi değil” diyeceklerdi. Arayış içine girilir. Onun için de fragmanı yapmadım.

Film izlemeyi sevmeyen biri niye sinema filmi yapmak ister ki?

Hiçbir zaman uzun metraj yazacağımı düşünmezdim. Nasıl olduğunu bilmiyorum. Biraz reklamdan soğuma durumu gibi bir şeyler var. Bir gün ofsayt kalksın mı, kalkmasın mı diye düşünürken böyle bir konuyu ortaya attığında herkes üzerine konuşabilir dedim. ‘Nereden biliyorsun da, konuşuyorsun’ denmeyecek bir konuydu. Konu seçimi de önemli.

Afişe ‘bilen de konuşuyor, bilmeyen de’ diye yazsaydınız…

Bak, beyin fırtınası yapıyor. Kahkahalar… O bizim BP reklamında vardı; ‘ağzını olan konuşuyor’ diye. Bilen bilmeyen diye bir şey yok, bunu sorgulamak yanlış. Babacım çok önemli bir tarihçi ve ressamdı. ‘Bu resimden hiçbir şey anlamadım, ne anlatıyor’ diye sorulduğunda, ‘orada ne görüyorsanız, odur’ derdi. Sinemadan anlar mısın? Bilmem. Neyinden anlarsın, sinemadan anlamak nedir? Hoşlanmak başka bir şeydir. Dolayısıyla futbolu bilip bilmemek değil ki. Hoşlanmak.

Neden karakterin adı Ali Tarantula? Yüksek egodan kaynaklanan bir durum mu?

Yoo. Hoşuma gidiyor. Bir psikolog değerlendirirse böyle bir şey çıkabilir ama düşünmedim. Diğer projemde de isimler ‘Ali Taranski, Ali Taranova’ olacak. Daha çok kendimle eğlenme diye düşünebiliriz. Kimse fark etmeyebilir ama mesela filmde herkes ‘Ali.’ ‘Ali Dayı, Ali İhsan, Kız Aliye’… Niye Ali de Osman değil? Allah, Allah ne bileyim ya? Her şey bu kadar düşünülerek yapılmış değil ki… Sinema dili konusunda iddialı mısın diye sorarsan, değilim. Nasıl böyle bir iddiam olabilir, ama görüşlerim vardı.

KAMUOYU BENİ NİYE MERAK ETSİN?

Röportaj vermeyen adam imajı neydi? Bu konuyu bir açıklığa kavuştursanız. Nur Çintay da köşesinde bu durumu eleştiren bir şey yazmıştı ona da cevap vermiş olursunuz…

Ben kimseye cevap vermem. Katiyen.

Ben soruyorum…

Cevap verir durumuna düşmek istemiyorum. Bir şeye cevap vermek istemiyorum. Bugüne kadar röportaja çıkmıyordun, şimdi niye çıkıyorsun mu diyorsun?

Röportaj vermek istememenizin sebebi gizemli olmaya mı çalışmak mıydı onu soruyorum.

Bir tarafta reklamcı sıfatlı bir adam, bir tarafta reklam veren bir adam ve ürünü var, diğer tarafta da tüketici. Bu pozisyondaki Ali Taran’ın medyada görünmesi, röportajlara ve televizyon programlarına çıkması, Ali Taran’ın sahibi olduğu reklam ajansına fayda sağlar mı? ‘Aa ne güzel gözleri varmış, gidip reklam verelim.’ ‘Çok kiloluymuş reklam yaptırmayalım mı?’ diyecekler. Bunların bize bir faydası olduğunu düşünmedik. ‘Kamuoyu sizi merak ediyor’ diyorlar. Hangi kamuoyu bu? Kamuoyu beni neden merak etsin ki? Medyadaki üç beş kişi “Ali Taran da tekneden çalışıyormuş” diye konuşup şununla bir röportaj yapsam diyebilir. Tamam da bana faydası ne? Biraz önce “bana faydası var” dedin. Bunun için çok iyi bir arkadaşım olacaksın, diyeceksin ki kimseyle röportaj yapmıyorsun, seninle röportaj yapmak benim kariyerim için çok önemli. Koşarak gelirim abi. Ama bana kamuoyu seni merak ediyor denirse, yemezler yani. ‘Ne kadar gizemli olursam o kadar çok müşteri geliyor’ diyebilir miyim? Saklıyorum abi kendimi, müşteri de kapıda kuyruk. Var mı böyle bir şey? Şimdi niye çıkıyorum? Ürün benim. Reklamını ben yapıyorum. Ben de bu malı satacağım. Reklamıma da ben çıkıyorum, daha ne yapayım?

İş yerinde mescit açtığınıza dair bir yazı okumuştum…

Okumadım ama duydum. İstersen dolaş, bir bak bakalım var mı? Ben de ‘beş vakit namaz kılmıyor diye art direktörünü kovdu’ diye bir şey duydum. De ki doğru. Peki, burada kalanların beş vakit namaz kılması gerekmiyor mu? Peki, bana ne bundan? Tamam, işin sahibisin de adamın namazına niye karışıyorsun demezler mi? Sen de her duyduğunu sorup da beni cevap vermek durumunda bırakma.

Ben size böyle deniyor, böyle yazıyor doğru mu diye sorarım siz de işin aslını anlatırsınız. Ne var ki bunda?

Şimdi ‘deniyor’ dediğinde çok küçük bir şey. İşi büyütmenin manası yok. Deniyor. Kim bunlar abi? Kaç kişiler? On beş kişi varsa yüzüme tükür. Ben kimim ki benim hakkımda bu kadar çok şey konuşulsun.

Niye canım…

Allah Allah, bu tarafı konuşulacak biri değilim ki? Namaz kılmıyor diye adamı kovmuşum. Buna cevap verilir mi? Verilmez. Herkese laf yetiştirmeye kalkarsın. Böyle bir şehir efsanesi olumlu mu, olumsuz mu? Birileri aferin şu adama derken birileri de vay yobaz adam diyebilir. Ya bunlara da olumsuz diye de bakmıyorum ayrıca. Bir reklamcı arkadaşımız senin adına çıkarılmış şehir efsaneleri üzerine bir kitap çıkaracağım deyip sonra da “peki, abi şu filancayı sen mi yaptın” diye sordu. O da bir şey duymuş soruyor. Çoğu şeyler de iyi ki duyulmuyor. Çok küçültücü şeyler. Telsim’i nasıl aldığımı anlatıyor.

Nasıl almışsınız?

Cem Uzan ile Hakan Uzan’a gidip sizinle çalışmak istiyorum ama bir şartım var, kalkın ayağa, gelin camın önüne diyerek karşıdaki binayı göstermişim. Benim bir hareketimle karşı binadan aşağı doğru sarkan bir brandada Telsim’in yeni logosu yazıyormuş. Ben de ‘yeni logonuz bu, kabul ediyorsanız sizinle çalışırım’ demişim. Kahkahalar… Bu ne kötü bir senaryo abi ya. Aslında bu Ali Taran da ne salakça bir şey yapmış diye anlatılacak bir durum değil mi?

Bana hiç öyle gelmedi, oldukça esprili buldum…

Bak şimdi. Kahkahalar… Ali Taran bu yapar abi.

Delidir bu yapar gibi oldu…

Biraz önce de pelerini soruyordun. Elimde tutarım fotoğrafını çekersiniz. Şişirilmiş bir Ali Taran efsanesi var ya. Sen de hepsini sor bakalım.

Özbekler Tekkesi’nin son Şeyhi Ata Efendi’nin torunu olduğunuz da mı uydurma…

Bu tabii ki doğru. Ailem, öz dedem. Annemin babası yani. Gururla söylerim.

BENİM İÇİN KOVAR MI DEDİLER?

‘Karınla sevişirken bile reklam düşüneceksin’ sözü size mi ait?

Öyle şeyler okudum. Herhalde böyle bir şey dememişimdir. Ya da demiş miyimdir. Niye öyle bir şey söylediğimi bilmiyorum.

Oğlunuz “babamda ya olursa paranoyası vardır, bu aramızda bir oyundur” demiş. Bu nasıl bir oyun?

Ben orada durma kafana bir şey düşebilir, terasta oturuyorsam tam saçağın altında oturmam kenara geçerim. Mesela duvarda çatlak var babam şimdi görürse oturmaz gibi şeylerle dalga geçiyorlardı. Sen istiyorsan bir oyunmuş gibi de yazabilirsin. Bir efsane de senden çıkmış olur.

Hiç uydurmam…

Öldürürüm valla. Kahkahalar… Bunların hepsi soru mu? Sen iyi çalışmışsın. Benim için kovar, döver dediler mi?

Havasında yakalarsan çok keyifli olur dediler…

Röportaja gelirken adam hakkında aldığı bilgilere bak. ‘Ya havasında değilse!’ ‘Beni şömine de yakar mı?’

Sizin de değişken bir ruh yapım var diye açıklamanız var. Ne bileyim sağınızı, solunuzu…

Canım o haldeyken kimseyle görüşmüyorum ki. O benim özel hayatım. Ben öyle kapalı, yazan, çizen bir adamım yani. Sokakta da çok işim yok. İster kızgın olurum, ister bilmem neli olurum. Sana böyle anlatıldığı için kim biliyorsa bu tarafımı sen de ‘herhalde manyağın birine gidiyorum’ dedin.

Aslında hakkınızda çok hoş şeyler duydum ama ukala olduğunuzu da duydum mesela…

Nereden okudun bunları? Sen mi uydurdun?

Kafama bir şey düşerse diye düşünen biri olarak bir gün delirir miyim diye korkar mısınız?

Hayır. Öyle şeylerim yok. Bu konuda bir teşhis filan konmuşluğu yok da. Güneşli havada yağmur yağarsa diye de yanına şemsiye alan tedbirli bir adam da değilim. Öyle her şeyden şüphelenen bir adam da değilim. Oğlum da biraz esprili bir şeklide yaklaşmış babamın böyle takıntıları vardır diye. Çok özel bir paranoyaklık durumum yok.

Ya film tutmazsa diye bir endişeniz var mı?

Hazırlıklıyım tabii ki. Öyle bir şeye de razıyım ama fark etmez abi, öyle de olur, böyle de diyemem. Ticari bir iş yapıyorum. Gişesinin tatmin edici olmasını isterim.

KAFTAN EFSANESİ

Odanızda kaftan asılıymış, acaba padişahlara öykünme mi?

Espriydi bu. Kaftan değil, pelerin, gösteririm sana. Çalışan arkadaşlarımızla Ali Taran adına bir ton efsane dönüyor, kimdir, yüzü nasıldır diye kendimiz de büyüyen şehir efsaneleri için gırgır yapıyorduk. Yeni bir müşteri gelse, pelerinimle odamda otursam, müşteriyi içeri alıp sessiz bir şekilde “birazdan ilgilenecek” deseniz, ben de otuz saniye sonra pelerinimi savurup kısık sesle “hoş geldiniz” desem diye gülüyoruz. Gelenler de zaten böyle bir şey bekliyorduk der mi, demez mi diye gülüyorduk. Bu espri üzerine arkadaşlar doğum günümde bu pelerini diktirip hediye ettiler. İşin aslı budur yani.

BENİ ACUN KEŞFETTİ

Acun “ikna edemeyeceğim kimse yoktur” demiş, ‘Yetenek Sizsiniz’ için sizi nasıl ikna etti? Filmin reklamı için mi bu projedesiniz?

Sıfır parayla. Parayla pulla işimiz yok. İkna süresi de yaşamadık. Bu planlı bir şey değildi. Aklımda olmayan bir şeydi. Acun arayıp “abi sıcak bakar mısın” dedi. “Bakarım” dedim. Ben bu kadar kurnaz değilim. Acun rica etti diye de programın ismi üzerine bir çalışma yaptım ve bu isim ortaya çıktı. Nasıl oldu da projeyi kabul ettim? Çünkü beni Acun keşfetti. Kahkahalar…

EVLENME TEKLİF ETTİM

Eşinizden neden boşanmıştınız?

Hiçbir sebep yoktu. Dubai’deydim. Aramızda bir soğukluk da yoktu. Nedenini de bir daha hiç konuşmadık. Ne oldu da böyle oldu? Oldu.

Birlikte karar verdiğiniz bir şey miydi?

Yoo. Boşanmak istiyorum, davayı açıyorum, evi satıyorum filan diye mesaj geldi. Bende de çok büyük bir öfke, ‘satamazsın, edemezsin’ diye mesajlaşıyoruz. Gideli iki gün olmuş. Arabayı alın, kredi kartlarını iptal edin diye talimatlar veriyorum. Dubai’den dönüp hemen otele geçtim. Oradan işe gidip geliyorum. Ortak dostlarımızdan “Ali beni boşuyor” dediğini duydum. Ben mi boşuyorum diye soramadım.

Ne yaptınız peki?

Bir anda darbe gibi geldiği için öfkelenmiştim ama sonra yazılı olarak evlenme teklif ettim. Teklifimi kabul ediyorsan şurada, şu saatte yemek yiyelim diye yazdım. Yanında da bir çiçek gönderdim. Yemeğe geldi, biz de evlenmeye karar verdik.

Hiç yorum yok: