‘İkinin Biri’, ‘Komik Para’, ‘Karmakarışık’ adlı oyunlarda rol alan Ali Sunal, şimdi de ‘Talimhane Tiyatrosu’nda ‘Medya Maymunları’ oyununda oynuyor. ‘Haber özgürlüğü mü?’, ‘Özel hayat mı?’, ‘Basın özgürlüğü özel yaşamı taciz etmekten mi geçiyor?’ sorularına cevap arayan oyunda Sunal, televizyon dünyasından ünlü bir şovmeni, Mesut karakterini canlandırıyor. Yönetmenliğini Mehmet Ergen’in yaptığı oyunda Ece Uslu ve Somer Karvan da yer alıyor.
Ali Sunal işletme mezunu olsa da ortaokul sıralarında tiyatroya gönül verenlerden. Babasına eşlik etmek üzere ‘Propaganda’ filminin setine giden Sunal filmin yönetmeni Sinan Çetin’den ilk teklifini almış. Böylece bu filmde babası Kemal Sunal’la birlikte ilk profesyonel deneyimini yaşamış. Bundan sonra Ali Sunal, oyunculuk yolunda emin adımlarla ilerleyerek hem tiyatro hem de dizi setlerinde oyunculuk kariyerine devam etmiş. ‘Benim Annem Bir Melek’ dizisi ve ‘Medya Maymunları’ adlı tiyatro oyununda oynayan Ali Sunal’la biz de ‘medya maymunlarını’, paparazzileri, hakkında çıkan dedikoduları ve evlilik hakkındaki düşüncelerini konuştuk.
‘Medya Maymunları’ adlı oyununuzun konusu nedir?
Türkiye’nin çok ünlü şovmenine bir bankanın yöneticileri teklif sunuyor. Ünlü şovmen Mesut’un kafası karışsa da bu cazip teklifi kabul ediyor. Oyun böyle başlıyor. Sonra çok karışıyor işler ve seyirciyi sürprizler bekliyor. Bir kısım medya yani paparazzi dediğimiz ve bu işi yaparken her yol mubah diyen magazinci arkadaşlarımız, ünlülere sanatçı diyoruz ya, o ünlüler, ünlü olmak için her şeyi yapanlar ve merak edip seyredenler üçgeni arasında geçiyor. Bu haberler seyredilmeli mi, merak edilecek bir şey mi, insanların hayatına bu kadar girilmeli mi, şöhret için her şey feda edilir mi, bu işin etiği yok mudur ve her ünlü örnek olmalı mıdır konularına parmak basıyor. Hep merak edilen ‘nerede, kimle’ sorularının arka planını ve haber oraya gelene kadar neler olduğunu gösteriyoruz.
Karakteri yaratırken tanıdığımız şovmenlerden örnek aldınız mı?
Orijinal birini çıkarmaya çalıştık. Oraya tanıdık birini koysaydık, yazık ederdik. Oyunu seyrederseniz ne demek istediğimi anlarsınız.
Medya Maymunları ‘sanatçı’ dediğiniz ünlüler mi yoksa herkes mi?
Bence hepsi. Ben mesela düzgün durmaya çalışıyorum. Tavrımı koruyorum ve belli bir saygı içinde işimi yapıyorum. Siz de bahsettiğim paparazziler gibi yaklaşmıyorsunuz düzgün yapmaya çalışıyorsunuz işinizi ama biz de bu çarkın birer parçasıyız. Uslu maymun, yaramaz maymun yok mu? Gerçekten öyle bir düzen oluşmuş ki bizler bu işe başlayana kadar adamın biri İngilizce yazmış bu oyunu ama uyarladığımızda çok da zorlanmadık. Sistem böyle.
DÖVMESEM DE DÖVDÜ DİYORLAR
Gerçekten dedikodu ve merak etme dürtüsünün bir büyüsü var değil mi?
Hiç ilgilenmeseniz bile o magazin sayfalarını açtığınızda kendinizi tutamayıp okuyorsunuz. Üstelik içinde olmanıza rağmen... Bunu çok kuvvetli akan bir nehre benzetiyorum. İyi yüzme biliyorsanız suyun üzerinde kalıyorsunuz, düzene göre oynayamıyorsanız da batıp gidiyorsunuz. Birileri düzgün duruyor birileri ise bu sisteme adapte olup her şeyini veriyor. Ama düzen bu. Bizler de, seyredenler de bu düzene uyup bunun maymunu oluyoruz.
Hepimiz maymunuz yani…
Bence öyle. Hepimiz zamanı geldiğinde maymunluk yapıyoruz. Kimseyi ayıplamıyorum ama bazıları ancak öyle ünlü olabiliyor. Hakikaten basını öyle kullanıyorlar. Zaten magazinci arkadaşlar da bu yüzden şaşırıyor. Herkesi onlar gibi ve kendilerine muhtaç zannediyorlar. Evet, bizim onlara ihtiyacımız olduğu zamanlar var, onların da bize. Ünlü olmak için her şeyi yapan insanları ayıplamıyorum bunu akıllıca kullanıyorlar. Ama bunu ayırt edebilirsek şahane olur.
Müjde Ar’ın programına katıldığınızda porno film meselesi ve gizlice evlendiğiniz yolundaki haberler gündemi bayağı meşgul etmişti…
Kanada da çok fazla porno film izlendiğine dair bir haberden söz edilmişti. Ben de “aramızda da porno film izleyen iyi çocuklar da vardır belki” deyince bütün seyirci çok gülmüştü. Çok güzel ve ince bir espri yapmıştım ama basın onu alıp başka bir şey yaptı. İyi orta geldi, kafayı vurdum gol oldu durumu yani. Evlilik meselesini yazan arkadaşlara “nişanı kaçırdık, düğünü haber verin de biz de gelelim” demiştim. Doğru olsa biz de çıkıp söyleriz. Niye saklayalım ki? Bir keresinde de gazeteci dövdü diye haberim çıktı. Bir mekanda arkadaşlarla yedik, içtik, eğlendik. Basının içeride görüntü almasına da izin verilmişti Çıkışta da alkollü bir paparazzi vardı. Şimdi sadece sanatçı kısmı alkollü diye biliniyor ya, karşımdaki zurna gibiydi. Güya gazeteci! Gecenin bir yarısı olmuş hâlâ “çekeyim” diyor. Çok yorulduk, içeride yeterince çektiniz, gidelim artık dedik. Karşılığında ağza alınmayacak küfür etti. Çok sinirlendim ama durdurdum kendimi. Bu adalet midir? Fona müzik koyuyor ve ‘ünlü oyuncu kendisine yakışmayan hareketler yaptı’ diye anons ediyorlar. Halbuki görüntünün orijinal sesini açsa gerçek ortaya çıkacak. Orada kendimi nasıl tuttuğumu bilmiyorum. Kendimi tutmanın mükafatı dövdü diye çıktı. O zaman hakikaten dövmek lazım. Dövsem de dövdü diyecekler, dövmesem de.
Kendinizi bu tür haberlere karşı nasıl koruyorsunuz?
Korumuyorum. Korurken daha çok üzülüyordum, daha çok malzeme oluyordum. Hiç ilgilenmiyorum ve kale almıyorum. Cevap vermeyince de kendiliğinden yok olup gidiyor. Bu tür haberleri yapanlar da inandırıcılığını kaybetti. Bu haberler yapıldı, yapılıyor, yapılacak da. Bunu bilerek yaşamak daha kolay geliyor insana.
KORKULARIMI YENMEYE ÇALIŞIYORUM
İlk kez tiyatro sahnesine çıktığınızda nasıl hissetmiştiniz?
İlk kez Çolpan İlhan aramıştı bir oyun için. Ona daha çok erken dediğimde, “benden daha mı iyi bileceksin” deyince kalakalmıştım. Bana da hazırlanıp gitmek düşmüştü. Prömiyerden önceki akşam bayıldım. Bir gün önce her türlü hastalığı geçirdim zaten. Sahneye çıkacağım gün öleceğim sandım sanki kalbim duracak gibiydi. Sahneye çıktım, seyirci, ışıklar… Oynamam gereken karakterin içine girmiştim. Öyle büyülü bir yer ki orası. İnanılmaz. Bungie jumping yaparlar, uçaktan atlarlar ama bunun tarifi yok. Uçaktan atlamadım, bungie jumping yaptım ama sahnede başka türlü hissediyorsunuz.
Peki, hiç korkularınız var mıdır?
Korkularımı yenmeye çalışıyorum. Karanlıktan çok korkarım. Bir de yalnızlıktan. Tek başıma kalamam. Burası çok kalabalık olsun, tek başıma ya da samimi olmadığım insanlarla oturuyor olayım müthiş rahatsız olurum. Kendimi acayip kötü hissederim. Kendi başıma kalmaya ve karanlıkta uyumaya çalıyorum. Tek başıma sinemaya gidiyorum. Babamı uçakta kaybettiğim için bir dönem uçağa binmek zor oldu. Havaalanına gidip 4-5saat vakit geçirirdim, bunu yapa yapa yenmek zorunda kaldım. İyi ki de yenmişim. Korkuların üzerine gitmek gerekiyor.
Her fırsatta şaka yapabilecek esprili birine benziyorsunuz, siz nasıl tarif edersiniz kendinizi?
Şaka yaparım ama ciddi yaparım. Karşımdakinin esprilerimi anlaması için beni tanıması lazım. Söylediğim şeyi ciddiye de alabilirsiniz, çok da gülebilirsiniz. Fazla konuşmayı sevmem. Çok konuşan adamdan da hoşlanmam. Erkek erkek gibi durmalı. Her dakika espri yapan adamdan hoşlanmam. Onun dışında sohbet etmeyi severim. Uyumayı sevmem. Vakit kaybı gibi gelir bana. Bir de her şeyi çok ciddiye alırım. Özellikle bir görev verildiyse gereğinden fazla ciddiye alırım. Onu da yogalarla, yürüyüşlerle, nefes alma teknikleriyle halletmeye çalışıyoruz.
Bugün 1 Nisan!
Şakadan hoşlanmam baştan söyleyeyim. Kahkahalar…
Biz de nikah memuru çağırdık birazdan gelir…
Bu işi de böylece halletmiş oluruz. Bir yük kalkar üzerimden. Kahkahalar… Onu işte arkadaşlar karar veriyor, bakalım… Arada yurt dışında gizlice evlendiler diye haberler çıkıyor. İnsan evliliğini saklar mı? İnsan utanacağı evlilik yapar mı? Allah korusun.
Herkes evlenip evlenmeyeceğinizi merak ediyor, ben de sorayım…
Bakacağız. Uygun zamanda, içimizden geldiğinde... Herhalde onun bir zamanı var, bilmiyorum. Daha önce evlenmedim, teklif de etmedim. Bir anda olacak gibi geliyor bana.
“Annem hep hayatımda olacaktır, evleneceğim kişi de bunu kayıtsız şartsız kabul edecektir” demişsiniz, bu gelin adayı için sıkıcı değil mi?
Annem hep olacaktır, gelin de bunu kabul edecektir gibi bir şey asla demedim. Anneme ve aileme yakın olmak isterim. Çünkü o ailenin de reisi benim. Hayatımda her zaman olacaklar. Hem o ailenin hem de kendi kuracağım ailenin de erkeği benim dolayısıyla hayatımdaki bu kişiler de benim için hayatı daha da kolaylaştırırsa daha iyi olur tabii.
Bunun üzerinizde yarattığı bir baskı olmuyor mu? Genelde erkekler hep bir sorumluluk almak, güçlü olmak, korumak, kollamak zorunda kalıyor…
O yüzden dul kadın daha fazla… Erkekler önce gidiyor çünkü. Gülmeler… Erkek için böyle şeyler yükleniyor. Sorumluluk almak, liderlik, aile reisi olmak hoşuma gidiyor. Yanımdaki insanları kollamayı ve sorumluluğunu almayı çok severim.
BABAM EN İYİ DOSTUMDU
Babanız hayatta olsaydı ona ne söylemek isterdiniz ya da hangi konuda danışmak isterdiniz?
Benim en iyi dostumdu. Her şeyi konuşurduk. En çok bakmak, görmek, dokunmak ve sarılmak isterdim. Bu duygular çok yoğun bende. Aradan 10 sene geçmiş, fark ettim ki en büyük ihtiyacım dokunmak. Sıcaklığını hissetmeyi çok isterim.
Zaman bu acıyı azaltıyor mu?
Sadece o acıyla yaşamayı öğreniyorsunuz. Olgunlaşıyorsunuz. Hayata karşı daha güçlü ve daha nasırlaşmış oluyorsunuz. Kaybetmeyi öğrenince kaybetmekten de korkmuyorsunuz.
17 Nisan 2010 Cumartesi
ALİ SUNAL
Etiketler:
1 nisan şakası,
ali sunal,
çolpan ilhan,
evlilik,
kemal sunal,
korkular,
medya maymunu,
müjde ar,
paparazzi,
porno film,
talimhane tiyatrosu
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder