31 Mart 2010 Çarşamba

SEVİL ATASOY

SIRA DIŞI SUÇ ÖYKÜLERİ: KARANLIĞA YOLCULUK



Profesör Dr. Sevil Atasoy, Doğan Kitap yayınlarından ‘Karanlığa yolculuk’ adında bir kitap çıkardı. Gerçek suç öykülerinin anlatıldığı bu kitapta Atasoy, suçların aydınlatılması, masumlar ile suçluların ayırt edilmesinde kullanılan inanılmaz teknikleri ve zeka oyunlarını polisiye öykü tadında anlatıyor.


Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu Başkanlığı’nı yürüten Sevil Atasoy ile yeni çıkan ‘Karanlığa Yolculuk’ adlı kitabı vesilesiyle buluştuk. Söz konusu Sevil Atasoy olunca haliyle konumuz seri katiller, pedofili, istismar edilen çocuklar oldu. Polisiye roman tadında anlatılan gerçek hikayeler içimizi ürpertmeye, komşumuzdan bile şüphelenmemize neden oluyor… ‘Henüz küçücüktü. Üşümesin diye sımsıkı giydirilmişti. Bulduklarında çoktan donmuştu. Beyaz bir tabuta koyup gömdüler. Mezar taşına ‘Meçhul çocuk’ diye yazdılar.’…


Suç işleme eğilimi olanlarda biyolojik bozukluk söz konusu mu?

Yapılan birçok araştırma suç işlemeye olan yatkınlığın genetik bazı işaretleri, bazı risk faktörleri olduğunu gösterse de, bunda kişinin bulunduğu ortamın, yetişme biçiminin, ahlaki, dini değerlerin de etkisi vardır. Yıllarca ceza evinde yatmış ya da uyuşturucu madde kullanmış anne babadan olan tek yumurta ikizlerinden birinin suça olumlu bakan ortamlarda diğerinin ise tamamen suç işlemeden uzak ve yüksek ahlaki değerlerin olduğu ortamlarda yetiştirilmesi neticesinde ilkinin suç işlediği ikincinin ise böyle eylemlere kalkışmadığı görülmüştür. Suç işleme yatkınlığı riskini taşıyan gen bölgesi tek değildir. Çok sayıda genden oluşur. Yani ‘bir gen, bir kusur’ teorisi burada geçerli değil. Çok sayıda genin bir araya gelmesi, insanın suça meyilli olup olmadığı konusunda bir risk oluşturur.

Seri katillik geni diye bir şey var mı?

Hayır, öyle bir şey yok. Genel olarak risk alma dürtüsünün yüksek olduğu görülür. Bu risk kumar oynamak, yüksekten atlamak, hızlı araba kullanmak da olabilir, adam öldürmek de. Bu insanların beyinlerinin belli bir bölgesinde bir değişiklik ve farklılık olduğu için risk alıyorlar. Bu risk kasksız motor kullanmaktan başlayarak daha farklı boyutlara tırmanabilir. İnsan beyni kendini mutlu edemeyince o da mutluluğu birtakım heyecanlar arayarak giderebiliyor.

Türkiye’de seri katil hikayesine çok rastlamıyoruz değil mi?

Çok sayıda faili meçhul ve bir DNA bankası olmadığı için geriye yönelik aydınlatılmamış birtakım cinayetlerin aslında aynı kişi tarafından işlenip işlenilmediği hakkında bir bilgimiz yok. Ama artık çok ciddi DNA analizleri yapılmakta. Faili meçhul cinayetlerde faile ait DNA bulunduysa eğer o veri tabanında tutuluyor. Dolayısıyla bir sonraki cinayette ya da ırza geçmede yine faile ait DNA bulunursa bunun aynı kişi olup olmadığı anlaşılabiliyor artık.

Seri katiller polisler tarafından beğenilmek, başarılı bulunmak istermiş…


Biri tarafından takdir edilmek isteniyor. Takdir görmediği için kendini önemsetmek, tanınmak istiyor. İşlediği cinayetlerin yansımaları medyada yer aldığı zaman giderek ün kazanmak da olduğunu görüyor. Özellikle gazetelere haber veren çok sayıda seri katil vardır. Ve önünde sonunda açığa çıkmak ve o şekilde takdir görmek isterler.

İSTİSMAR EDEN ANTRENÖRÜ DE OLABİLİR

Çocuklarının suça eğilimli olup olmadığı anlaşılır mı?

Bunun en belirgin işaretlerinden biri hayvana yönelik şiddettir. Küçük çocukların hayvanlara yönelik acımasızca davranışları, oyuncaklarının gözlerini oyması mutlaka dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Kedinin kuyruğunu kesip, öldürmeye kadar varabilir. Birçok ülkede katillerin çocukluklarında hayvana karşı fena muamele yaptığını gösteren birçok bilimsel yayın vardır. Bugün hayvana şiddet gösterenin yarın önünde sonunda insana da şiddet göstereceğinin bir bilimsel gerçek olduğunu unutmamak lazım.


İstismar edilen küçük bir çocuğun ileride bir istismar edene dönüşmesi kaçınılmaz mıdır?

Bu bir şiddet döngüsüdür. Baba anneyi, anne çocuğu, çocuk arkadaşını döver. Bu döngünün içinden kolay kolay çıkılmaz. Bir insanın yaşabileceği en büyük travma cinsel istismardır. Bu istismarı yapan hele aileden birisiyse çocuğun kendi başına bunun üstesinden gelmesi hemen hemen olanaksızdır. Bu yaşanan travma ya intihara neden olur ya da bir başkasının canını acıtmaya.

Peki, bir çocuğun tacize uğradığını nasıl anlarız?

Konuşmasında yaşına uygun düşmeyen cinsel içerikli sözcüklerin ortaya çıkması, ani içe kapanmalar, iç çamaşırlarında görülen kan lekeleri, vücudunda oluşan morluklar bilgi verir. Ender bir olay değildir ams her zaman gizli tutulduğu için gerçek sayıları bilemiyoruz. Hele de bu bir otorite figürü, öğretmen, antrenör, üvey baba hatta babanın kendisi olursa bunu söylemeye cesaret edemez, korkar.

Bunu küçük bir çocuğa anlatırken nasıl bir ifade kullanacağız?

“Hoşuna gitmeyen bir şekilde biri sana dokunursa eğer mutlaka engel ol ve gel bana söyle” diye muhakkak uyarmak lazım. Toplumumuzda cinsel bölgeler zaten korunur. Mutlaka insanlar örtünür ve de yabancıların görmesi istenmez. Fakat özellikle babalar erkek çocuklarının cinsel organlarının gelişmişliğini kendi erkek arkadaşlarına gösterirler. Bu çok yanlış bir tutumdur. Kız ya da erkek olsun organlarının sadece kendilerine ait olduğu ve bunun başkalarına gösterilecek, teşhir edilecek bir beden parçası olmadığını öğretebilmek lazım.

Babanın ya da annenin çocuğun yanında iç çamaşırıyla gezmesi normal mi?

Hiçbir yaşta bu kadar uluorta dolaşmak ne anne ne de baba için doğru. ‘İnsanın bedeni kendine aittir, korunması icap eder’i öğretmek gerekir.

O zaman plajda ya da havuz kenarında giydirirken ‘amcalar teyzeler bakmaz sen çocuksun’ da dememek lazım…

Katiyen soymamak lazım. Çünkü özellikle küçük yaştaki çocuklara düşkün olanların en temel gittikleri yerlerden biri havuz kenarı ve plajlardır. Buralarda özellikle fotoğraf çeken erkeklere dikkat etmek lazım. Çocuklara bakıp sanki güzel bir objenin fotoğrafını çekiyormuş gibi duranların tamamı aslında o malzemeyi kullanmak içindir. Bu malzemeyi internette de kullanılabilir, kendisi içinde.

Peki, bunlar başka nerelerde gezer?

Bunlar maalesef spor öğretmenliği, antrenörlük özellikle bireysel, baş başa çalışabilecek sporları tercih eder. Öğretmen ve antrenörünün kim olduğunu incelemek lazım. Türkiye’de maalesef bu tip mesleklere girenlerle ilgili bir araştırma yapılmıyor. Bu bir hastalık ve bu insanların aslında tedaviye ihtiyacı var. Bunu kasten yapmıyorlar.

Yakınımızdaki birinin pedofili olup olmadığını anlamak mümkün mü?

Çocuklara karşı gereğinden fazla ilgi gösteren genellikle evlenmemiş kişilerle (ya da evli olup çocukları da olabilen kişiler de olabilir) tek başına bırakmamak gerekir. Tek başına oturan ve konu komşunun çocuklarına dadılık yapan, bir yere gittiğinizde ben bakarım diyenlerden kuşkulanmak lazım. Tabii bu bir paranoyaya dönüşebilir. Ama daha sonra çok acı çekmektense çocuğun her şeyi açıklıkla söyleyebileceği bir dönem gelene kadar takip etmek de ve yabancılarla çok fazla yalnız bırakmamak da fayda var.

Yeni vizyona giren ‘Ejder Kapanı’ adalet sistemini sorgulayan bir film, aftan yararlanıp cezaevinden çıkan suçlular tek tek bir seri katil tarafından öldürülüyordu. Size göre af bir çözüm mü?

Doğru bulmuyorum. Af bir çözüm olamaz. İdam cezasından da yana değilim. Hiçbir zaman idam cezası caydırıcı olmamıştır. Bu cezanın olduğu toplumlarda da çok ciddi bir biçimde suç var. İnsanlar korksaydı suç işlemezdi.

Kadınlar öldürür hem de sinsice diyorsunuz, kadınlarda oran nedir ve hangi yolla öldürmeyi seçerler?

Sayısal olarak bakıldığında erkeklere göre daha az gözüküyor. Çünkü kullandıkları silahlar farklı. Erkekler bıçak ya da silah kullanıyorsa kadınlar da zehiri tercih ediyor. Otopside zehirler her zaman kolay bulunmaz. Mantardan iyi anlayan bir kadın bunu yedirdiyse siz bunu enfarktüs krizi zannedebilirsiniz. Birçok kadının sinsice cinayetler işlemiş olması kuvvetle muhtemel. 1700’lerde kocalarını öldürmek isteyen kadınlar için birtakım sıvılar imal eden ve satan ünlü kadınlar vardır. Bunların çok sayıda insan öldürdüğü ve anlaşılmadığı bir gerçektir.

DNA BANKASI KURULMALI MI?

Risk oluşturur ve ayrımcılığa yol açar deniyor. Suçları aydınlatma amaçlı DNA analizinde hiçbir şekilde o kişinin ırkı, etnik kökeni gibi bir bölge aranmıyor. Sadece bütün dünyanın uzlaşmış olduğu DNA üzerindeki 16 bölgenin özelliği inceleniyor. Bu ne göz rengi, ne kaş rengidir. Bir sayısal kod verisidir. Burada muhafaza edilen DNA’nın kendisi değil, sadece bu 16 bölgedeki sayısal bir veri. Eğer DNA’nın kendisi muhafaza edilse o zaman ben de buna karşı çıkarım. Çünkü o DNA’yı alıp başka bir yere koymak mümkün. DNA bankası denilince kendisinin bankalandığı sanılıyor haklı olarak. Buna belki de sayısal veri bankası gibi başka bir isim vermek lazım.

Hürriyet gazetesinde yazmaya başlamanızı Hurşit Tolon ile tanışıklığınıza bağlayanlar vardı, gidişiniz üzerine de birtakım şaibeler yapıldı, gazetedeki yazılarınıza devam etmemenizin gerçek sebebi nedir?

Temel nedeni Hürriyet Pazar ekinin format değiştirmesi. Daha magazinel, daha popüler ve daha büyük başlıklarla daha kolay okunur bir hale geldi. Yazılarım tam sayfa, oldukça ağırdı. Kısaltmamı istediler ama bütün olayı verebilmek için kısaltamadım. Fakat bunu çok tuhaf nedenlere bağladılar. 5 sene bana bu gazetede tam sayfa yer ayırıyorlar ve o sayfaya reklam almamaya çalışıyorlar uzun uzun yazabileyim diye. Biri rica etti diye (Hurşit Tolon) Hürriyet size tam sayfa yazdırmaz ki. Yazılarımın neredeyse hiçbiri Türkiye ile ilgili değil. İnsan oraya bir misyonla gelse herhalde araya bir tane de bir şey yazardı. Zaten ne öyle bir niyetim ne de öyle bir yaklaşımım var. Siyasi olarak bir ilgim de yoktur açıkçası.

Mehmet Ali Ağca suçlu mu, akıl hastası mı? Askerlik yapabilir mi?


Bu benim branşım değil aslında. Şu anda raporu kimin verdiğini bilemiyorum ama ne olursa Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumunun ilgili ihtisas bölümünden akli dengesinin yerinde olup olmadığı raporu alınacaktır. Askerliğe elverişli olup olmadığı meselesinde yasal olarak kimin yetkili olduğunu bilmiyorum. Bu durum sadece askerliğe elverişli olup olmadığı meselesinin ötesinde başka konularda da karşımıza çıkabilir.

PINAR SELEK’LE BAĞLANTI KURULMASINI ANLAMADIM

Pınar Selek’in suçlandığı Mısır Çarşısı olayında patlayan şey tüp değil, bombadır diye bir rapor vermişsiniz ama farklı görüşler de var…

‘Patlamanın nedeni bombadır’ diye bir rapor vermedim. Topladığımız malzemelerin üzerinde azotlu ve değişik yerlerde tekrarlanan bir kimyasal madde bulduk. Bunun üzerinde dikkatle durulmasını, otopsi bulgularından yola çıkarak patlamanın şiddetini hesaplamalarını hem de büfenin içinde ölen kişinin kanında bir madde arayın dedik. Bu maddeyi aramadılar ve basıncı da hesaplayamadılar. O maddeyi araştırsalardı bunun bir tüp gaz malzemesi olup olmadığı anlaşılabilecekti. Biz sadece topladığımız şeylerde kimyevi bir analiz yapıyoruz. Oraya kim gitmiş, yanında kim varmış buna bakmıyoruz ki. Dolayısıyla Pınar Selek’le doğrudan bağlantı kurulmasını da anlayabilmiş değilim. Ben teknik bir insanım. Beni yaptığım analiz ilgilendirir. Adli tıp kurumu belki de bu analizlerin önemini anlayamadı.

Hiç yorum yok: