HAYATIMDA HERKESE HER ŞEYİ SÖYLEDİM
Ferzan Özpetek’in ‘Serseri Mayınlar’ (Mine Vaganti) filmi nihayet dün sinema perdesinde yerini aldı. İtalya’da vizyona girdiği ilk üç gün içinde müthiş bir seyirci kitlesi toplayan filmin uluslararası üne sahip yönetmeniyle filmin Antep galasını ve halkın tepkisini, “eşcinsellik hastalıktır” diyen Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanı ve filmini adadığı babası hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.
Ferzan Özpetek’in ‘Hamam’la başlayan filmografisi her seferinde çıtayı biraz daha yukarı taşıyor. Bunun en son kanıtı da kah güldüren kah içinizi acıtan sahneleriyle en şahane Özpetek filmi diye tanımladığım ‘Serseri Mayınlar’. Filmin esas hikayesi, Roma’dan ailesini ziyarete gelen küçük erkek kardeşin bütün bir ailenin bir arada olduğu akşam yemeği sırasında gay olduğunu açıklamak istediği sahneyle başlıyor. İşte ne oluyorsa bundan sonra oluyor. İlk şok, sırrını paylaştığı ağabeyin kardeşten önce davranarak kendisinin gay olduğunu açıklamasıyla geliyor. Filmin sürprizleri sadece bu sahneyle sınırlı değil elbet… Ancak bu şahane filmin sürprizlerine tanıklık etmek isteyen izleyiciye haksızlık etmemek için sözü fazla uzatmaya gerek yok. Film özünde başkaları için yaşamayı seçerken hayatın boşuna geçip gittiğini sorguluyor. Filmin en renkli karakterlerinden birinin “Hep başkalarının istediğini yaparsan hayat yaşanmaya değmez” dediği gibi… Film vesilesiyle buluştuğumuz Ferzan Özpetek ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Türkiye galasını Antep’te yaptınız, nasıldı?
Sizi bando karşılıyor. Düşünebiliyor musunuz? Şehrin her tarafı ‘Hoş Geldin Ferzan Özpetek’ yazılı pankartlarla süslenmişti. ‘Serseri Mayınlar’ın dünyanın hiçbir yerinde böyle reklamı yapılmamıştı. Şehrin kendisi, yemekleri ve insanların tavrı çok güzeldi. Arkadaşlarımla konuştuğumda bakalım filmi nasıl karşılayacaklar, esas önemli olan o dediler. Nasıl karşılayacaklarını ben de bilemedim. İçinde bir sürü şey olan çok da basit bir film değildi. Fakat filmle ilgili söyledikleri beni çok etkiledi. İlk Türkiye provasını orada yapmış olduk. Bence filmin prömiyerinin orada yapılıyor olması Antep halkını çok onurlandırdı. Aynı gün Başbakan’ın sinemacılarla görüşmesi olduğunu sonradan öğrendim. Bunu bilmeden böyle bir organizasyonu yapmak iyi oldu.
Siz Başbakan’dan davet almış mıydınız?
Hayır, almadım ama çağırsalardı giderdim. Gerçi filmin gösterim tarihiyle çakıştığı için zaten gidemezdim. Ama sanatçılara gösterilen bu tavır çok hoş geliyor bana.
Antep halkından bizim aile geleneğimize uymuyor diye eleştiriler aldınız mı? Mesela Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan’ımız “eşcinsellik tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır” demişti…
Aile geleneğimize uymuyor diye bir şey söylenmedi. Onu da ilk geldiğim gün öğrendim. İtalya’dan bir arkadaşım arayıp “aferin Türkiye’ye ne güzel söylemişler, bu kadar da olmaz” dedi. Ben de öyle söylememiştir diyerek savunmaya geçince o da işin aslını anlatıp bütün dünyanın böyle bir düşünceyi kınadığını söyledi. Sokaktaki bir insan bunu söylediği zaman çok aldırmayabiliriz ama bir bakanın söylemesi ağır oluyor. Ama buna çok güzel bir çare var; eczaneden 10 tane aspirin alıp her gün bir tane içerseniz 10 günde geçiyor diyorum. Ama bir de insanın aspirine alerjisi varsa yandı işte. Kahkahalar… Peki, bunu söyleyen bir gün Alman Dışişleri Bakanı’yla karşılaştığında ne olacak? Çok merak ediyorum.
Müjde Ar bu konuyla ilgili herhalde Aliye Kavaf elini uzatır uzatmaz “geçmiş olsun” diyecek diyerek noktayı koymuştu…
Günümüzde artık biri fazla sarışın ya da esmerse, bir kadın kısa etek giymişse buna herkes bir şey söyleyebiliyor. Bu düşünce sadece Türkiye için geçerli değil tabii. Bütün dünyada bir muhafazakarlık söz konusu ki, İtalya’da aynı. Kafalarında belirli kişilikler var onların dışındaysanız farklı oluyorsunuz. Mesela 35 yıldır İtalya’dayım “Siz İslamcı mısınız” diye soruyorlar. Din ve cinsellik çok özel durumlar. Bunun sorulması çok saçma geliyor. ‘Hangi dindensiniz’ sözü 5-6 yıldır çıktı.
FİLMİN HİKAYESİ ARKADAŞIMIN BAŞINA GELMİŞTİ
Bir de ‘el alem ne der’ fikrinin en çok Türklere has bir şey olduğunu düşünürdüm ki ülkemize gelen bir felsefecinin de Türklere ilişkin gözlemlediği şeylerden biri güven sorunu diğeri de başkalarının düşüncesini önemsemeydi. Ama filminizde de İtalyan’ların bizden çok faklı olmadığını gördük…
Bu ‘el âlem ne der’ mantığı İtalyanlar’da da, Fransızlar’da da var. Filmdeki adam çocuğunun gay olduğunu söylemesiyle konuyu değiştirmeye çalışıyordu. Lecce’de burada böyle bir şey olduğu zaman bunun dedikodusu çıkar mı diye sorduğumda “adam gay olduğunu söyledikten bir saat sonra bütün şehir bunu bilir” dediler. Nasıl bilir deyince de “nasıl bildiklerini bilmiyoruz ama bir şekilde herkes haberdar olur” demişlerdi.
Lecce halkının filmle ilgili düşünceleri ne oldu? Mesela oğlunun eşcinsel olduğunu kabul etmek istemeyen babayı haklı buldular mı?
Onlar filme bayıldılar. Sonuçta onları yanlış tanıtan bir hikaye değil ki, insanı anlatan bir hikaye. Bir babanın oğluyla olan ilişkisi söz konusu. Oğlu babasını provoke etmiyor ki. Buradaki babanın bu kadar kızmasının nedeni oğlunu kendi parçası gibi görmesi. Bu da yanlış bir ilişki tabii. Zaten filmde de baba “o benim bir kolum gibiydi” diyor ve kendisine ihanet ettiğini düşünüyor.
Kendisi ahlakçılık taslarken o da karısına ihanet ediyordu ama…
Evet, ama burada özellikle babanın sevgilisini genç bir kız yapmamaya dikkat ettim. Sevgilisi yıllardır beraber olduğu bir kadın. Aslında çok klasik düşünceleri olan bir adam. Eğer gencecik bir kızla birlikte olsaydı iki oğlunun da gay olduğunu kabul ederdi zaten. O zaman problem kolayca halledilirdi.
‘Cahil Periler’ filmi için ailemden parçalar vardı demiştiniz, bu filmde de aileden yansımalar var mıydı?
Bu hikaye bir arkadaşımın başına gelmişti. ‘Karşı Pencere’nin promosyonu için New York’a gittiğimde görüşmüştük. Akşam yemeğinde üzgün bir şekilde abisinin kendisinden önce ailesine gay olduğunu açıkladığını anlatmıştı.
Sırasını kaptırmış…
Evet, komikti aslında duyunca gülmeye başlamıştım. Aslında çok hüzünlü bir durumdu ve o da çok üzgündü. Hayatım kararmış durumda diyerek annesinin ona “Neyse ki sen varsın” dediğini anlatmıştı. Herkes aslında bir şeylerin farkında ama değilmiş gibi davranıyor. Bu benim çok hoşuma gidiyor. Çocukluğumda Güzin Teyze vardı, Kalamış’ta yan komşumuzdu. Gecenin üçünde hırsız var diye bağırtı duyulurdu ve hiç kimse buna aldırmazdı. Sabah kahvaltısında Pakize Hanım Teyze “Bu gece de Güzin Hanım’a hırsız girdi” deyince annem de hemen “Bırak şimdi, ver bakayım peyniri” deyip durumu geçiştirirdi. Ben de çocuk aklımla ne olduğunu anlamaya çalışırdım. Sonra anladım ki sevgilisi gizlice gelirmiş ve adam gittikten sonra da birileri gördüyse diye hırsız var diye bağırırmış. Bu durum aile içinde biliniyordu ama bilmezlikten gelme hali çok hoşuma giderdi. Bu durumlar beni eğlendiriyor.
EŞCİNSEL SÖZCÜĞÜNÜ ÇOK AYRIMCI BULUYORUM
‘Aşktan daha karmaşık olan şey tek ailedir’ yazıyor filmin afişinde buna ilişkin ne söylemek istersiniz?
Bu filmden birtakım dersler çıkarılmalı demiyorum. Ama bana göre bir anne, baba çocuğunun ne yaptığını, neyi sevdiğini ve ne yapacağını soracağına çocuklarının mutlu mu yoksa mutsuz mu olduğunu sormalılar.
Babanıza cinsel tercihinizi söyleyememişsiniz gibi şeyler yazılmıştı ve bu filmi babanıza adamışsınız…
Evet. Hepimizi birbirimizi biliyoruz aslında. Burada bazı şeyler yanlış çıktı. Aldırmıyorum, bunlara aşılı gibiyim. Söyleseniz de söylemeseniz de ağzınızdan çıkmış gibi yazılıyor. Güya babama eşcinsel olduğumu söyleyememişim. Üstelik ağzımdan bu kelime çıkmaz bile. Eşcinsel sözcüğünü çok ayrımcı buluyorum. Bir de söyleyemediğim hiçbir şey yok ki. Hayatımda herkese, her şeyi söyledim. Söyledim derken tanışır tanışmaz da “merhaba, ben eşcinselim” demiyorum tabii. Hayatın her alanında bir şey saklamadım. Sağcı bir ortamda sağcı olduğunu saklamak da karşı olduğum bir şey. Bundan gurur duyuyorum ve geceleri mutlu uyuyorum.
Babanıza dair neler anlatmak istersiniz?
Filmde babayı oynayan karakteri hep babam gibi giydirdim. Mesela burada bir hanım eline sigara alsın, hemen gider yakar, bir kadın gelince kalkıp yer verirdi. Bana doğru düzgün bir iş bul, hayatını düzene sok derdi. Çünkü beni sirkte bir akrobat gibi görüyordu. Ağabeylerim de mühendisti. Cahil Perileri çekerken babam arayıp hâlâ “oğlum üniversiteyi bitirsene” derdi. Sonra İtalya’da fahri doktorluk vermişlerdi ama bunu görememişti. Aklıma gelince ağlamıştım. Babamın görmek istediği şey yokken olmuştu. Diploma ne işime yarayacak dediğimde “bu hayat hiç belli olmaz, bulunsun” derdi. Kahkahalar…
31 Mart 2010 Çarşamba
FERZAN ÖZPETEK
Etiketler:
aliye kavaf,
cahil periler,
eşcinsel,
ferzan özpetek,
müjde ar,
serseri mayınlar,
sezen aksu
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder