31 Mart 2010 Çarşamba

HAMDİ ALKAN

BU FİLMLE YÜREKLERE ÇENTİK ATMAK İSTEDİK


Turgut Özakman’ın senaryosunu yazdığı, Hamdi Alkan’ın yönetmenliğini yaptığı ‘Dersimiz Atatürk’ filmi bu hafta vizyona girdi. Alkan filmi için “Çocuklar ve gençler Atatürk’ü doğru düzgün öğrensin diye yaptık” diyor.


‘Mustafa’ ve ‘Veda’dan sonra yeni bir Atatürk filmi daha çeşitli tartışmalar eşliğinde bu hafta vizyona girdi. Senaryosunu Turgut Özakman’ın yazdığı ‘Dersimiz Atatürk’ün yönetmenliğini Hamdi Alkan üstleniyor. İlk kez ‘Bayrampaşa: Ben Fazla Kalmayacağım’ filmiyle yönetmenlik yapan Alkan bu filmle ikinci kez yönetmen koltuğuna oturuyor. Ayrıca küçük kızı Zeynep ve eşi Canan Hoşgör de ‘Dersimiz Atatürk’te oynuyor. Hamdi Alkan’ın ‘Sinema lezzeti de alacağınız bir belgesel niteliği taşıyor’ dediği ‘Dersimiz Atatürk’ vesilesiyle Alkan ailesiyle buluştuk ve haliyle Atatürk’ü konuştuk. Hamdi Alkan, “Atatürk’ün ülkesi için verdiği mücadeleyi anlatmamız çok önemli. Bu film samimi, sıcak ve en önemlisi doğru bilgiler verecek” diyor. Alkan ayrıca filmi izleyecek olanlara ‘yaşadığınız ülkenin kıymetini bilin, gururlanın, sahip çıkın ve kendinize gelin!’ mesajını vermeyi de ihmal etmiyor.


Diğer Atatürk filmlerinden farkı ne olacak?

Birincisi senaryonun Turgut Özakman’a ait olması, ikincisi en doğru şekilde anlatılması üçüncüsü ise büyük bir sevgiyle yapılması. Atatürk’ün nasıl bir kahraman ve nasıl bir önder olduğunu göreceksiniz. Üstelik bu belgelere dayanarak yapılmış bir film. Bütün bu mücadeleyi aslında ülke çocuklarının onuru için verdiğini görmemiz ve anlatmamız çok önemli. Çünkü bizim bunları anlatmaya sadece şu günlerde değil, uzun zamandır ihtiyacımız var. Turgut Hoca’ya bu açılıma ihtiyacımız var, değil mi diye sorduğumda “Bu Atatürk açılımının başlangıcıdır” demişti. Çocuklara ‘23 Nisan’ın neden bayram olduğunu, ulu önderimiz niçin çocuklara ve gençlere bu kadar önem veriyor’u algılatmamız gerekiyor. ‘Dersimiz Atatürk’ bu işin başlangıcıdır. Hakikaten filmin yapımcısı Birol Güven’in de söylediği gibi; ‘eğitimle sinemanın birleştiği ilginç bir film bu’. Sinema lezzeti de aldığınız bir belgesel. Samimi, sıcak ve en önemlisi doğru bilgiler öğrenilecek. Ata’nın doğaya, öğretmene, çocuğa, insana, silah arkadaşlarına verdiği değeri ve mücadeleyi çok net ve çok yalın bir biçimde görebileceğiniz bir film.


Filmin adından yola çıkarsak hâlâ bu dersi öğrenemedik mi? Atatürk’ü yeterince tanıyamadık mı?

Kendi adıma Ata’yı yeterince iyi tanıdığımı düşünmüyorum. Her gün okuyorum, araştırıyorum. Arka Sıradakiler dizisini 3 senedir çekiyorum ve hep sokaklardayım. Gördüğüm kadarıyla hâlâ bu işin bilinci oturmamış. Atatürk bize Allah’ın bir lütfudur, bunu bilmek ve bu bilinçle yaşamak gerekiyor. Burada bir şovenizm yapmıyorum. Gerçekten işin içine girdiğinizde ve bir ‘Türk mucizesinin’ nasıl yaratıldığını gördüğünüzde büyük önder çıkıyor tarih sahnesine. Bunun bilinmesini istiyorum. Maalesef okullarda, kitaplarda öğretiliyor ama biliyorsunuz ki hep sınavlarda iyi not almak için ezberlerdik. Artık bunu biraz daha derinlemesine öğretmek ama en önemlisi yüreklere bir çentik atmak gerekiyor. Bu filmle yüreklere çentik atmak istiyoruz.

Turgut Özakman’la nasıl bir araya geldiniz?

Serkan Balbal’la Çanakkale projesi üzerine çalışıyorduk. O da Turgut Bey’le yaptığı çalışmasından söz etti. Turgut Hoca’yla konuştuğumuzda ‘neden Atatürk filmi yapmıyoruz’ kaygısına düştük. Özellikle çocukları ve gençleri hedefleyelim, ailece gelinsin ve doğru bir şekilde Atatürk öğrenilsin dedik. Bazen tartışarak bazen kavga ederek çoğunlukla da konuşarak 1.5 yıllık bir süreç geçirdik.


ATATÜRK ADAM GİBİ ADAM…

Atatürk ile ilgili bu kadar çok film çekilmesinin nedeni nedir?

Geçen yıl 10 Kasım’da vizyon tarihimizi ilan etmiştik. O zaman ‘Veda’ filmi yoktu. Bu iki filmin üst üste gelmesi bir talihsizlik ama biz bunu çok önce ilan ettiğimizde o film gündemde bile değildi. Bir buçuk ay içinde hemen hazırlandı ve neredeyse aynı ayda vizyona girdi. Yemin ediyorum filmi çekip bitirdiğimizde böyle bir film olacağını bilseydik girmezdik. Bu özel bir durum ve Atatürk üzerinde hassasiyetle düşünülmesi gereken bir konudur. Vizyon tarihimizi ilân ettikten sonra da geri dönüş olmazdı. Zaten çok ayrı filmler.

‘Mustafa’ ve ‘Veda’ filmlerine birtakım eleştiriler yapılmıştı, sizin bu eleştirilere ekleyeceğiniz şeyler var mı?

Can Dündar’ın yaptığı ‘Mustafa’ filmi çok tartışılmıştı ama bizimki biraz daha farklı. Dersimiz Atatürk ‘çoğu belgeselde göremediğimiz’ bir sevgi barındırıyor. Filmimizde Atatürk’ü Atatürk yapan özellikleri göreceksiniz ve izleyiciler yaşadıkları cumhuriyetiyle, coğrafyasıyla ve öğretmenleriyle gururlanacak. En azından bunu hissedecekler. İyi bir şey yapmaya çalıştık, böyle olunca da bu iyilik insanların yüreğine değer.

Günümüzde Atatürk algısı ne hale geldi sizce?

Her gün kullandığımız paranın üzerinde onu görüyoruz ama o bizim için artık o bir para. Sanki biraz unutuyoruz gibi geliyor bana. Siyasi, ekonomik ne büyük çalkantılar yaşadık ama hâlâ ayakta kalıyoruz. Dimdik ayakta duruyorsak demek ki bu işin temelinde sağlam bir şeyler var. Atatürk’ü sadece bayramlarda değil, her gün hatırlamak gerekiyor. Bir takvimde ‘bir gün değil, her gün Atatürk’ yazan çok sevdiğim bir söz vardı. İşte bu bilinçle yaşamak lâzım. Bunu sadece filmlerde değil, şarkılarda da canlandırmak lâzım. Sevgili Aydın Sarman biri marş biri de Ata’nın vefatıyla bir şarkı yaptı filmimiz için. Bunlar bile çok önemli.

Kimileri Atatürk’ü putlaştırıyor kimileri yerden yere vurup dinsizdi diyor, sizin Atatürk’ünüz nasıl biri?

Benim Atatürk’üm diye bir şey yok. Turgut Özakman 60 yıl boyunca zaten araştırmış, filmimizde de Atatürk gerçekten adam gibi adam. Budur. İnsanlar tarihi iyice okudukları zaman saçmaladıklarını anlarlar.

Canan Hoşgör: Doğru okuyup bilimsel olarak incelerseniz zaten Atatürk’ü sevmemek mümkün değil. Onu bilimsel anlamda anlayabilmek ve somut biçimde tahlil edebilmek sizi mutlaka onu sevmeye götürecek bir yol olur. Böyle bir dehayı sevmemek mümkün değil.


ATATÜRK HER GÜN YAŞANIR

Sizin filminizde de Atatürk’ü içki içerken görecek miyiz?

Çocuklar Atatürk içer miydi diye sorunca evet, içerdi çocuğum diye cevap veriyor tarihçi dede. İçerdi tabii ki. Filmde de zaten gayet güzel ‘nasıl içerdi, ne için içerdi, ne şekilde içerdi’yi gösteriyoruz, anlatıyoruz. İçki sofrasının bile bir düşünce sofrası olduğunu anlatıyoruz. Böyle şeylere kafayı çok takıyoruz. Yok içerdi, yok diktatördü… Ama bunları geçsin insanlar.

‘Eşrefpaşalılar’ filminin galasına Başbakan da katılmıştı, siz de filminize davet edecek misiniz, sizce gelir mi?

Sayın Emine Erdoğan’ın özel kalemine not bıraktım hatta dileğimi de ilettim kendilerini davet etmek için. Henüz oradan bir dönüş olmadı. Sanırım Ermeni tasarısı ile ilgili bir yoğunluk var. Milli Eğitim Bakanımızı da davet ettik. Sağ olsun onlar da ilgi gösterdiler. Daha önceki filmime Emine Hanım katılmıştı hatta doğum gününü kutlamıştık. Atatürk hepimizin Atatürk’ü. Ulu önderimiz bu ülkedeki herkesin başındaki kişidir, liderdir. Sonsuzdur o ve her gün yaşanır.

‘Atatürk sonsuzdur’ cümlenizle ‘Allah birdir ondan başka tanrı yoktur’ gibi siz de putlaştırmıyor musunuz?

Hayır, putlaştırma değil bu söylediğim. Bizim böyle putlaştırmak gibi bir derdimiz yok. O bizim önderimiz. Biz bir hayatta soluk alıyoruz, ben sadece tarihe bakıyorum. Bu adam manyak mıydı? Deli miydi? Almış madalyalarını zaten padişahın yaveri… Ama Samsun’a çıkar çıkmaz bir şeylere tahammül edemiyor. Bakın bu çok önemli bir şey. Bu adam vatanını, milletini seviyor. Yoksa İstanbul’a döner, padişahın kızlarından birini alırdı. Biz de artık kimin mandası olurduk bilmem.

Canan Hoşgör: Türkiye’yi kurtardıktan sonra kendisini padişah ilan ettirebilirdi. Padişahın yapamadığını o yapmıştı. Ama bunu seçmedi. Kendini ülkesine adadı. Belki putlaştırmamak lâzım ama onun bir deha olduğunu da unutmamak gerek.



Canan Hanım siz hangi rolü oynuyorsunuz?


İlkokulda okuyan bir öğrenciye Atatürk sunumu görevi veriliyor. O da arkadaşlarıyla bir araya gelip tarihçi dedesinden Atatürk’ü anlatmasını istiyor. Hikayemiz böyle başlıyor ve tarihçi dedemiz anlattıkça biz Atatürk’ün hayatından kesitleri görmeye başlıyoruz. Ben de Atatürk’ün hayatıyla ilgili ödev verilen çocuğun annesini oynuyorum.

Senin ilk oyunculuğun mu, devam etmeyi istiyor musun?

İlk değil. Daha önce babamın çektiği filmde çok küçük bir rolde oynadım. En İyi Arkadaşım ve Arka Sıradakiler dizisinde de oynadım. Ben hem oyuncu hem de müzisyen olmak istiyorum. Annem ve babam gibi sanatçı olmak istiyorum.

Film için ne söylemek istersin?

Atatürk hakkında biz çocuklara çok güzel mesajlar veriyor. Geleceğin gençleri olan çocuklar bu filmden çok şey öğrenecekler. Bu film bize Atatürk’ü bir daha hatırlatacak.



EVİ YÖNETEN KADINDIR!

Peki, evde yönetmen kim? (der demez baba-kız aynı anda anneyi işaret ediyor)

Canan Hoşgör: Her evdeki gibi evi yöneten kadındır. Evle ve aileyle ilgili nihai kararlar daha çok kadınlardan çıkıyor. Ben biraz daha disiplinliyim. Babalar daha çok dışarıda olduğu için fazla esnek oluyor.

Hamdi Bey, eski film afişleri de biriktirirmişsiniz…

Oo, çok şey biriktiririm.

Başka ne var? (Bu kez anne kız bir ağızdan)

Ne yok ki! Kahkahalar…

Hamdi Bey dışarı çıkınca atın onları…

Kısıtlamayı sevmiyorum. Bu konuda bir yaptırım uygulamıyorum açıkçası. Bazen rahatsız oluyorum ve herkes gibi daha ferah bir ev ben de istiyorum. Ama o da böyle mutlu. Ev yüzlerce tablo, kitap, afişler, kartpostallar, eski kartvizitlerle dolu…

İNSANLAR GÜLMEK İSTİYOR

Artık oyunculuk bitti mi, sizi hep yönetmen koltuğunda mı göreceğiz?


Yönetmenliği çok seviyorum ama oyunculuk benim için hiçbir zaman bitmez. Şu anda başarılı olduğuma inandığım işler yapıyorum. Seyircim de bunu takdir ettiğine göre demek ki var bir şeyler. (Sesini değiştirerek) Boş değiliz yani… Gülmeler… Hâlâ Arka Sıradakiler dizimiz devam ediyor. Özellikle Türkiye’nin yakın tarihine kafayı taktım, bu yolda birtakım eserler üretmeye devam edeceğim. Film gibi filmler de yapacağız tabii.

Canan Hoşgör: Hamdi’nin kamera arkasına geçeceğini zaten biliyordum. Üniversitede beraber tiyatro yaptığımız dönemde zaten o yönetmenimizdi. Onun bir reji başarısı olduğunu biliyordum. Çok da destekliyorum. Oyunculuğum devam edecek diyor ama sanki yazarlık ve yönetmenlik tarafı daha ağırlıklı olacak.

Haneler, Yasemince, Olacak O Kadar gibi vur-kaç mantığında skeçlerden oluşan formatlar eskisi gibi canlandı, günümüz sabırsız insanının tercihi mi, kafa yormak istemiyorlar mı?

İnsanlar gülmeyi çok seviyor. Televizyon bir kısır döngü aslında. Hep aynı şeyler yapılır zaman içinde. Anlık güldürüler yapılıyor tam da dediğiniz gibi hemen tüketmeye yönelik. Hemen izle, tüket. İnsanlar ayağını uzatıp televizyonun karşısında gülmeyi istiyor. Çünkü gülmeye ihtiyacımız var. Bir de birileri başarılı işler yapınca hemen aynısını yapmak istiyorlar.

Hiç yorum yok: