29 Aralık 2008 Pazartesi

SEDEN KIZILTUNÇ

80’li yılların ilk ve tek Türk bilimkurgu dizisinin kahramanı ‘Uzaylı Zekiye’yi canlandıran Seden Kızıltunç, ‘Duyarlarsa Oyarlar’ isimli politik komedi oyunuyla yeniden tiyatro sahnesinde. Televizyonun siyah beyaz olduğu dönemlerde oynadığı dizilerle özellikle de ‘Uzaylı Zekiye’ karakteriyle yakından tanıdığımız ve hiç unutmadığımız Seden Kızıltunç ‘Duyarlarsa Oyarlar’ adlı tiyatro oyununda politik komedi türüyle gündemi mizahi bir dille eleştiriyor. Oyun 30-31 Ocak ve 8-28 Şubat tarihlerinde Caddebostan Kültür Merkezi’nde sahnelenecek. “Hayata seyirci kalmayın, kendinizi sevin ve yaşamak güzeldir” diyen Seden Kızıltunç ile sanatçı kimliği ve yaşama dair konular üzerine konuştuk.

Uzun süredir yoktunuz ve bir tiyatro oyunuyla döndünüz. Yeni oyununuzu anlatır mısınız?

‘Duyarlarsa Oyarlar’ politik bir ortaoyunu. Çok sivri olmayan mizah diliyle günlük olayları dilimizin döndüğü kadar güldürerek anlatmaya çabalıyoruz. Seyirci de memnun, hem eğleniyor hem de olayların ağırlığını bir kere daha hissediyor.

Seden Kızıltunç denince ilk akla gelen Uzaylı Zekiye karakteri. Bugünden bakınca Uzaylı Zekiye karakteri ve diziyi nasıl yorumluyorsunuz?

Teknik açıdan çok yokluklar içinde çalıştık. O zamanlar bir düğmeye basarak bir adamı yok etmek ya da uçurmak mümkün değildi. Oldukça eziyetli bir işti. Yoktan var etme ya da uçtum, kaçtım trüklerini yapmakta zorlanırdık. Konu o gün için çok ilginçti tabii. Hareket noktam beynin çalışması üzerineydi. Süper çalışan bir beyinle, hiç çalışmayan bir beyin arasında kalmış bir kızdı Zekiye. Güneşteki patlamalardan etkilendiği için kendi iradesi dışında beyin aniden çalışıyor aniden duruyordu bu da tabii güldürü getiriyordu. Toplumumuzun teknolojiye bakışı çok ilginç, teknolojiyi mizahi bir dille tanımlıyor. Zaman Mekân Makinesini yazdığım dönemlerde de hep bunları işlemiştim.

Senaryo yazarlığınız da var yani…

Ben mecburiyet yazarıydım. O yıllarda televizyonlara yazan olmuyordu. Denetim vardı, para sonradan ödeniyordu. Tiyatrocu olarak birkaç kişi mecburiyet yazarı olduk, kendi oynadığımız oyunları yazdık. Sonra “bunları yaz da, yazar parası verelim” dediler. Böylece işin yazanı da olduk. Şahsen bir Fransız ya da İngiliz’in yazdığı vodvili oynamaktansa kendi vodvillerimizi oynamayı tercih ediyorum.

Tiyatro sanatı hep eleştirel mi olmalı?

Tiyatronun kendisi eleştiri zaten. Tiyatro ayna gibidir. Nasıl ki ayna bize, ‘saçın dağılmış, gömleğinin yakası kalkmış, kendine çeki düzen’ ver diyorsa tiyatro da topluma ayna tutar.
Yıllardır tiyatro sanatıyla iç içesiniz. Bu sanat size neler kattı yaşamla aranızı açtı mı, yoksa tam tersi yaşama bağlı mı kıldı?Bütün insanlar aslında bir oyunun içinde. Bizim farkımız, bu oyunu çıkıp bir de sahnede oynamak. Tiyatro mutlak bir şeyler katıyor. Tiyatrodan ne kazandınız diye sorarsanız, kesinlikle manevi şeyler diyebilirim. Biz tiyatrocular, ‘acıktığımız kadar kazanır, doyduğumuz kadar yeriz’.

Televizyon sizin bıraktığınız günlerden bu yana çok değişti, televizyon için yeni bir projeniz var mı?

Farklı projelerim var aslında… Ancak şimdi sistem çok değişik. Dosyayı koltuğunuzun altına alıp “buyurun, siz bunu okuyun” deyip eve döndüğünüzde aynı gece sizin projenizden üç tanesini seyredersiniz çünkü telif hakkı yok. Bu yüzden kimseye bir projenizi anlatamazsınız. İstek ve ciddiyet olursa, neden olmasın?

Değerinizin bilindiğini düşünüyor musunuz?

Benden faydalanmıyorlar diyebilirim. Kıymeti mi bilip bilmediklerini bilmiyorum. Hiç ummadığınız biri, meselâ benzin istasyonundaki bir pompacının kıymetimi ne kadar iyi bildiğini görebiliyorum. Beklemediğiniz insanlardan değerinizin anlaşıldığını görüyorsunuz. Fırsatçıların, yeteneksiz hırslıların olduğu bir toplumda yaşıyoruz ne yazık ki. Aslında bilgi ve birikimlerimi paylaşmak isterim.

Geçmişe baktığınızda içinizde ukde kalan bir şeyler var mı?

Eksik kalan bir şeyler yok. Çevremdekiler “daha çok oynamalıydın, daha çok şey yapsaydın” dese de birilerinin önünü kesmek ya da herkes beni tanısın gibi bir huyum yok. Benim bilgi birikimime sahip olan herhangi biri kendini dünya çapında yapardı ama ben o türden değilim. Yeteneklerimi paraya dönüştürmeyi de bilemem. Benim bütün cambazlığım sahne üzerinde.
Peki, sahne üzerinde başarılı olduğunuz kadar gerçek hayatta da başarılı mısınız yani hayat bilgisi dersinden geçtiniz mi?Geçtim çünkü hayatımı yedi yaşından beri planladığım gibi sürdürüyorum. Benim için yaşam çok para sahibi olmak değil. Ailemden kalanlar ve kendi maddi kazanımlarımla mutlu bir şekilde yaşıyorum ama birkaç trilyonunuz var mı derseniz; yok! Başarı birkaç trilyon sahibi olmaksa ben başarısızım.


HİÇ PİŞMAN OLMADIM

Zeki-Metin, Ateş Böcekleri ve Levent Kırca’nın olduğu dönemlerde siz de komedi dünyasının adı sayılır kadın oyuncularındandınız. Bunun için ne söylemek istersiniz?

O zamanlar fırsat verilmemiş çok yetenekli kadın oyuncularımız vardı. Erkek ağırlıklı bir toplumuz ve kadınlara fırsat tanınmıyor ama ben kendi isteklerini yapabilen özgür biri olarak görüyorum kendimi. Gidip de birilerine ağlamayı sevmiyorum. Aile, çoluk çocuk gibi bir yapılanma içinde olsaydım belki ben de ağlardım.

Evlilik ve çocuk hayalleriniz yoktu yani…

Aile kurma amaçlı olmayan çok evlilik yaptım. Çünkü evlendikten sonra çocuk sahibi olunursa, kesinlikle boşanmayı kabul etmem! Çocuk sahibi olmak büyük sorumluluk. Hamile kalmayı düşündüğümde ilişkinin gidişatına bakıp, bu adamla bir ömür boyu yaşayabilir miyim sorusuna verdiğim cevap ‘hayır’ olunca, istemedim. Çocuk olmadan da ilişki güzel bir şekilde yaşanır, toplum nikâh da istiyorsa hayhay o da yapılır. Sevgi biterse de ‘hadi bana eyvallah’ denir. Çocuk sahibi olmadığım için de hiç pişman olmadım.

Kadınları bilinçlendirmeye yönelik televizyon programlar yapmayı düşündünüz mü?

O da ayrı acıklı bir konu. Bugünlerde herkes ekranlarda yemek yapıyor. Nedir bu? Evet, bu ülkede çok aç insan var; onun için mi acaba? Ben televizyona çıkıp da yemek yapmayacağım meselâ.

Özlediğiniz değerler var mı?

Hayatımda geçmişe bakmak diye bir şey yoktur. Meselâ anı, fotoğraf, resim öyle şeyleri bilmem ben. Benim için önemli olan yaşadığım bu andır. İleride daha çok merak ettiğimiz şeyler var. Geçmiş bitti.

Hayatın anlamına dair ne söylemek isterseniz ya da sizin bakış açınız nedir?

Ben evrensel biriyim, düşünce biçimim farklı. Allah’ın kulu dediğimiz tüm varlıklar yani hepimiz; canız, kardeşiz, biriz. Dünya görüşüm, insan ve sevgiden ibaret. Negatif duygulardan arınmak ve can olmak, ölümden de korkmam.

Reenkarnasyona inanıyor musunuz?

Bir kerelik yaşam olmaz, öbür türlüsü zaten adaletli olmaz ki.

Hiç yorum yok: