Bir Handan İpekçi filmi ‘Saklı Yüzler.’ Konusu; Kadının susturulması, erkek egemen baskı, namus ve töre cinayeti… Yüzlerce kadının ve erkeğin ölümüne neden olan töre baskısı ve namus cinayetleri üzerine yapılmış en iyi film, en iyi hikaye ve en iyi kurguyla Saklı Yüzler filmi nihayet seyirciyle buluştu.
Filmin hikayesinden söz edelim mi?
Önce namus cinayetleri üzerine belgesel film çekmeyi istedim. Annesini, kardeşini ya da halasını öldürmüş katillerle görüşüp onların duygularını ve vicdani duygularını öğrenme niyetiyle yola çıkmıştım. Ama ne kadarı doğru söylenecek ve istediğimin ne kadarını gerçekleştirebilecektim bu yüzden uzun metraj yapmaya karar verdim. Belgesel film çekme isteği yaratıcılığımı etkiledi ve senaryo içinde belgesel filmci karakteri de doğdu.
Şenay Aydın’ın ilk filmi ve ilk başrolü. Bu bir tedirginlik yaratmadı mı?
Ben alışığım. ‘Büyük adam küçük aşk’ filmimde 5.5 yaşında bir çocuğa da başrol oynatmıştım. İlk filmimde de üç çocuk başroldeydi. Bu riski hep aldım. Şenay’la tanıştığımızda tipini çok beğendim. Yazdığım karaktere çok uygundu yüzü. Hiç deneyimi olmayan birine başrol vermek çok riskli ama şimdiye kadar pek pişman olmadım. Hep doğru seçimler yaptım.
İsimsiz oyucuları keşfinizde hisleriniz ön planda yer alır mı?
Profesyonel oyuncular da dahil olmak üzere çoğu oyuncularla görüşürüm. Senaryoyu vermeden önce tanışıyoruz. Aramızda pozitif bir elektrik, bir alışveriş varsa çalışmaya karar veriyorum. Karşılıklı güven duyabileceğim oyuncuları seçiyorum.
Şenay Aydın’ı nereden buldunuz?
O, beni buldu. Bir gazetede, çekeceğim film için ‘oyuncu aranıyor’ ilanına başvurmuş. Birçok kişinin arasında Şenay da vardı. Aslında belki de o gün görüşemeyecektik. Mülakatların yapılacağı gün çok işim vardı ve görüşmek istememiştim. Şenay’ın adına arayan kişi görüşme için çok ısrar etmişti. İyi ki de ısrar etmiş. Buluşmamız çok iyi oldu. Deneme çekimlerinde zeki ve yetenekli olduğunu görünce de çalışmaya karar verdim.
Özel kostüm ve makyaj çalışmaları yapıldı mı?
Urfa’daki çekimlerimizde önce sanat yönetmenimiz vardı ama daha sonra devam edemedik. Kostüm çalışmasının başından itibaren vardım. Oyuncularımla birlikte Mahmut Paşa’ya gidip kostüm seçtim. İşin gerçeği bu aslında. Makyaja arkadaşlarla birlikte karar verdik. Özellikle Şenay’ın makyajı çok önemliydi; Urfa’da kalın kaşlı ve makyajsız sadece gözünde sürmeleri olan tam bir köylü kızıyken 5 yıl sonra modern bir genç kız haline döndü. Şenay’ın beş yıl sonraki halinde gerçekten detaylı bir makyaj çalışması yapıldı. Erkeklerin değişimi daha kolay oluyor biraz saç ve sakal uzadı mı değişim sağlanıyor.
Filminizin festivallerde aldığı tepki nasıldı?
Film ilk olarak Antalya’da gösterildi. Seyircilerin tepkisi çok iyi. Daha sonra Ankara ve Kars’ta gösterildi. Bütün bu festivaller içinde Kars festivalinin çok özel bir yeri var. Oradaki insanların sanatın her dalına bir açlığı var. Festivale katılan her filmi büyük bir sevgiyle kucaklıyorlar. Üç festivalde de seyircinin filme olan tepkisini anında hissedebilmek için ben de seyircilerle birlikte izledim filmi ve tepkiler gayet olumluydu. Filmin sonuna kadar nefeslerinin tutarak izleyen bir seyirci kitlesi vardı. Filmin karışık bir kurgusu vardı ki buna rağmen büyük bir ilgiyle izlendi bu benim için çok önemli.
Neden namus cinayeti üzerine bir film desem…
Son yıllarda namus cinayetleri çok fazla görünür oldu. Artık namus cinayeti işleyenlere çok ağır cezalar getirildi. Bir hiç yüzünden namus adına kadınların ölmesi bir kadın olarak beni çok rahatsız ediyor. Namus aslında birçok şeyi kapsıyor. Yalan konuşmamak, hırsızlık yapmamak… Türkiye’de namus eşittir kadın vücudu haline indirgenmiş durumda. Bu sebeplerden kadınların ve erkeklerin hayatlarını kaybetmesi vahim bir durum. Bu konuda bir şeyler söylemek istedim.
Ama en çok zararı kadınlar görüyor…
Kadınlar kadar erkekler de zarar görüyor. Emniyet genel müdürlüğünün yaptığı bir araştırmaya göre 2001 yılından 2006 yılına kadar namus cinayetleri yüzünden 1100 kişi hayatını kaybediyor ve bu kayıpların 700’ü erkek. Benim projemde de sadece kadınlar değil erkekler de yaralanıyor. “Birbirinizi öldürmeyin, kadınları öldürmeyin çünkü kendiniz de ölüyorsunuz” demek istedim.
Bu durumda en çok annelerin canı yanıyordur…
Evet, ama kimi anneler kızlarının öldürülmesine, oğullarının katil olmasına sessiz kalarak onay veriyorlar aslında. Annelere de çok büyük görevler düşüyor. Onların da seslerini yükseltip tavır koymaları gerekiyor.
Belki de töre cinayetlerinin çözümü kadınlarda özellikle de annelerde…
Kesinlikle çözüm kadınlarda yatıyor. Yani kadınların kendilerini birey olarak görmeleri gerekiyor. Aynı zamanda erkekler için de aynı. Töre cinayetlerinin bir çoğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde oluyor. Burada feodal ve aşiret ilişkileri çok yaygın. Aşiret lideri ne diyorsa onun kulu gibi hissedip birey olamıyorlar.
Her yeri erkekler parsellemiş durumda. Evde bile kadın biraz öne çıksa, erkek hiçbir şey yapamasa bile manevi şiddet uyguluyor…
Akıllı ve rahat bir kadın bazı erkeklerin rahatını bozabilir. Zamanla bu erkek egemen düşüncenin yıkılması gerekiyor. Bence bunu kadınlar yapacak. Mesela işimi yaparken kadın olduğumu unutuyorum. Bir insan olarak işimi yapıyorum. Ama bazen bu benim yüzüme tokat gibi vuruluyor. Örneğin; setteki çalışmalarda geçmişe dönüp ‘neden böyle oldu’ diye düşündüğümde erkek olsaydım böyle davranılmayacaktı, kadın olduğum için böyle davranıldığını şimdilerde değerlendirebiliyorum. Sette çalışan otuz kişinin başısınız, oradaki yaratıcı kişisiniz hele bir de yapımcı konumunda da söz sahibiyseniz zor olabiliyor. Erkeklerin idaresine alışmış insanların karşısında bu konumda olmak biraz zor.
17 Şubat 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder