Çiçeği burnunda genç bir yönetmen Seyfi Teoman. İlk kez Polonya’da çektiği ‘Apartman’ adlı kısa filmle adından söz ettirdi. Birçok ülkede ülkemizi başarıyla temsil eden Seyfi Teoman ile geçtiğimiz hafta vizyona giren filmi ‘Tatil Kitabı’nı, sıradaki projelerini ve sinemaya bakışını konuştuk.
Yönetmenliğe nasıl başladınız?
Boğaziçi Üniversitesi’nde İktisat Bölümü’nü bitirdikten sonra Polonya’da 2 sene film yönetmenliği eğitimi aldım. Türkiye’ye döndükten sonra bazı reklam filmlerinde yönetmen asistanlığı yaptım. Reha Erdem’in uzun metrajlı filmlerinde görev aldım. Asistanlık yaptığım süreç içinde yazdığım bir senaryo vardı, Rotterdam Uluslararası Film Festivali Hubert Bals Fonu’ndan ‘Senaryo ve Proje Geliştirme Desteği’ alınca ben de çekmeye karar verdim.
‘Tatil Kitabı’nın hikayesinden bahseder misiniz?
Film, okulların yaz tatiline girmesiyle başlayıp okulların açılmasıyla bitiyor. Bir aile üzerinden Silifke’deki yaşam hakkında bir hikaye anlatılıyor. Hikayenin merkezinde çocuk var gibi görünse de ailenin diğer üyelerinin öyküsünü anlatıyor. Mümkün olduğu kadar karakterlere eşit mesafede durmaya çalıştım. İnsancıl bir öyküsü var. Filmin yavaş bir temposu var ve başlarda izlerken biraz sabır gerekiyor ama seyirciye ulaşacağı konusunda umutluyum.
Bu ilk filminizdi, oyuncu seçimini neye göre yaptınız?
Filmde çok iyi bir sinema oyuncusu olan tiyatro kökenli oyuncu Taner Birsel var. Türkiye’de çok fazla tanınmamasının nedeni dizilerde oynamaması. Diğer oyuncular ise yarı profesyonel. Oyunculardan biri film için seçildiğinde Çukurova Üniversitesi’nde öğrenciydi ama şu anda profesyonel olarak tiyatro oyunculuğu yapıyor. Anne karakterini oynayan oyuncumuz yerel tiyatrolarda oyunculuk yapıyor. Tek amatör oyuncumuz baba karakteriydi. Fiziği hikayeye çok uygun düşmüştü. Ayrıca kendi de çok istekliydi. Benim için önemli olan oyuncuların otantikliği ve yerelliği verebilmeleriydi. İlk filminizi yaparken zaten daha özgür oluyorsunuz. Hiçbir maddi destek olmadan yaptık çok büyük bir ticari başarı sağlamayacağını da biliyoruz. Hiçbir angajmanımız yokken oyuncu seçimini de tamamen kendi isteklerimize göre yaptık.
Filmlerde çocukları oynatmak zordur, kast yaparken çocuk bulmakta zorlandınız mı?
Silifke’de yaşayan o yaş grubundaki yaklaşık bin çocukla görüşüldü. Uzun bir araştırmadan sonra bulduk.
Filminizin Berlin Film Festivali’nde gösterileceğini umut ediyor muydunuz?
Yarışma bölümü de dahil her bölüme başvurduk. Yarışmaya kabul edileceğimizi ummuyorduk çünkü çok kaba bir montajla filmi göndermiştik. O noktada Forum bölümüne kabul edilmek bizim için yeterli.
KENDİMİ YÖNETMEN OLARAK GÖRMÜYORUM
‘Tatil Kitabı’ daha sonra birçok ödül aldı, bu ödüller sizi cesaretlendirdi mi yoksa bir tedirginlik duygusu yarattı mı?
Tereddüt hissetmedim aksine daha çok cesaretli hissediyorum ve motivasyonum arttı. Maddi anlamda çok büyük bir desteğimiz. Bir sonraki film için maddi bir sürü engel var ama aldığımız bu ödüller bizi motive ediyor. Benim zaten çok fazla iddiam yok ki; arkasında çok büyük bir kariyeri olan bir yönetmen değilim. Ödüller alan bir film yaptım ama önemli olan bunun bir süreklilik kazanması. Ben henüz kendimi yönetmen olarak da görmüyorum…
Sinema yapmanın büyüsü nedir?
Bunlar çok sezgisel şeyler, direkt cevap vermek çok zor. Sinema diğer sanatlarla da kesişen çok güçlü bir sanat, güçlü görselliği ve kendine özgü biçemi var. Önceleri edebiyata daha fazla ilgi duyuyordum ama üniversite yıllarında bir noktadan sonra film festivallerine gidip gelerek diğer alternatifleri görerek etkilendim. Festivaller bizim için bir nevi okul gibiydi.
Festivallerde izleyici konumundayken şimdi filmleriniz festivallerde gösteriliyor, böyle olacağını hissetmiş miydiniz?
Okulun sinema kulübünde Yılmaz Güney’in ‘Duvar’ adlı filmini izledikten sonra, başka türlü bir sinema da varmış demek, ben de böyle filmler yapabilir miyim diye düşünmüştüm. Hiçbir zaman kariyer olarak bakmadım, tüm süreç zaten sizi o noktaya getiriyor. Daha sonra filmler yapacağımın bir garantisi de yok belki bir noktadan sonra yapamayacağım. Yönetmenliği şairlik gibi görüyorum esas mesleğinden ziyade tutkuyla bağlanılan bir şey.
Yaptığınız sinemayı nasıl tanımlıyorsunuz?
Bir tek film yaptım ve ben de bir arayış içindeyim, Yaparken öğreniyorum. Şu anda buna cevap vermek çok zor.
Filmde müzik yok, neden?
Bu filmi çekmeyi tasarlarken asla müziği düşünmedim. Belki de çok anlamadığım içindir, bilemiyorum. Montajı tamamlarken de filmin müziğe ihtiyacı olmadığını gördüm. Müzik çok güçlü bir araç ve ihtiyaç yoksa da koymak anlamsız. Sonradan sahneye duygu katmak ve montajı kurtarmak için konulan müzik düşündüğünüzden fazla etki yaratabilir. Filmi izleyen insanlar içinde müziğin olmadığını fark etmeyenler var.
Ödül çok, destek yok‘Tatil Kitabı’ filmi senaryo, yapım aşaması ve sonrasında üç kez Kültür Bakanlığı Destekleme Kurulu tarafından reddedildi.
Şu anda Barış Bıçakçı’nın bir romanını sinema filmine uyarlıyoruz ve bu projeyle yurt dışından destek aldık. Hollanda Film Buluşması’na davet edildi ama aynı proje Bakanlık tarafından reddedildi. Destekleme Kurulu’nun yapısında bir sorun olduğunu düşünüyorum. Hangi gerekçelerle kabul edip etmedikleri belli değil. Bazı üyelerin yakın akrabalarının destek aldığı ortaya çıktı, doğruluğundan emin olmasam da böyle bir şaibe var. Kişisel olarak bu konuda kendimi mağdur hissediyorum. Uzun zamandır sinemayla uğraşıyorum ve iki filmimle de bir sürü yerde çok ciddi bir şekilde Türkiye’yi temsil ettim ve yedi kez reddedildim. Destek alan filmleri şaibe altında bırakmak istemiyorum ama sistemde genel olarak bir sorun olduğu kesin.
4 Ekim 2008 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder