18 Ekim 2007 Perşembe

Küçük İnsanların Büyük Hikayeleri... Cüneyt Özdemir

Soner Yalçın’la birlikte internet üzerinden yayın yapan Oda TV adlı bir site kuran Cüneyt Özdemir, amaçlarının büyük televizyon kanallarının uzak durduğu hayatın içine girmek olduğunu söylüyorTeknolojinin hayatı hızlandırdığı söyleniyor, çünkü dünyanın neresinde olursa olsun olup biten her şey internet sayesinde anında size ulaşıyor. Aynı teknolojinin hayatın içindeki gerçeklik duygusunu azalttığı da söyleniyor, çünkü insanların kurdukları iletişim kelimeler ve fotoğraflarla sınırlı hale geliyor. İki görüşte de haklılık payı olduğunu düşünen gazeteci Cüneyt Özdemir, teknolojinin ve internetin sağladığı bilgiye ve habere ulaşma kolaylığından daha çok yararlanmamız gerektiğine inanıyor. Özdemir bu amaçla kendisi gibi ‘hayata dair bir meselesi olan’ meslektaşı yazar Soner Yalçın’la birlikte yepyeni bir televizyon kanalı kurdu. İnternet üzerinden yayın yapan Oda TV (www.odatv.com), büyük televizyon kanallarının atladığı, es geçtiği, görmezden geldiği veya gizlediği hikayelere odaklanıyor. Başarılı olurlarsa bunu habercilikte bir devrim olarak görmek bile mümkün.

Oda TV’yi anlatır mısınız bize biraz?
Oda TV biraz zorunluluktan çıktı. Dünya ve medya sistemleri çok değişti. Artık dünya teknolojik devrimin içinde. İletişim bantları artık daha geniş ve internete ulaşım daha kolay. Biz de bunu bir şekilde yakalamak istedik ve Soner Yalçın’la birlikte bu siteyi kurduk. Oda TV internetten yayın yapan bir televizyon kanalı olmayı hedefliyor. Yani nasıl YouTube herkesin görüntü ekleyebildiği bir ansiklopediyse bu da bir televizyon dergisi. Hedefimiz büyük ama nereye ne kadar gider bilemiyorum. Türkiye’deki teknoloji, hayallerimizi karşılayacak derecede gelişmiş ve yerleşmiş değil. Bizim hedefimiz 2010’lu yıllar. Büyük bir maratona başladık ve bu maratonun ilk adımlarını atıyoruz.

Oda TV’de yazarlar da yer alacak mı?
Biz bambaşka bir medya hayal ediyoruz. Şu andaki internet medyası biraz televizyonumsu ya da daha çok gazetemsi ve copy-paste yöntemiyle ilerleyen bir medya. Oysa biz kendi videolarımızı yaratma imkanına sahibiz. Ses ve görüntüye ağırlık veriyoruz. Yazarlar olsun mu? Olmasın bence. Çünkü gazetelerde yeterince yazar var.

Neden adı Oda TV? Bunun ‘Sağır Oda’ dizisiyle bir bağlantısı var mı?
Biz gerçekten bir odadan yayın yapıyoruz. Belki bir gönderme olabilir ama özel bir durum yok burada.

NASIL BÖYLE BİR HABER YAPARSINIZ?

“Küçük insanların büyük hikayeleri anlatılmıyor” diyorsunuz…
Bugünkü medya halktan kopmuş durumda. Hem bürokratik hem de biraz Ankara’nın ve burjuvazinin gündemini izliyor. Ekonomi sayfalarında büyük markaları görüyorsunuz ama hiçbir zaman o markaların üretim yaptığı fabrikaların işçilerini görmüyorsunuz. Ekonomi haberlerinin yüzde 80’i para piyasaları üzerine. Köşe yazarlarının yüzde 80’i zaten Başbakan ya da Cumhurbaşkanı için yazıyor. Magazin dediğiniz şey belli bir çevrede ilerliyor. Bizim iddiamız ise biraz daha hayatın içine girmek; ‘İkinci Bahar’ dizisinde yapılanı yaparak ‘küçük insanların büyük hikayelerini’ anlatmak...

İnternet televizyonculuğunu biraz da meydan okuma şansı verdiği için mi tercih ettiniz?Amacımız kimseye meydan okumak değil, biz sadece kendimizi ifade etmek istiyoruz. Bakın, bugün ünlü gazeteciler, politik nedenlerden ötürü işsiz kalıyor. Yine de bazıları hâlâ sesini duyurabiliyor. İnternetin ne kadar büyük bir medya olduğunu keşfettiler ve daha küçük sermaye gruplarıyla çalışarak daha özgür yayıncılık yapabiliyorlar. Dünya dönüşüyor, medya dönüşüyor bundan kaçmak mümkün değil.

Televizyonda yapamadığınızı Oda TV’de yapabilme şansınız var mı sansüre uğramadan?
Evet, var. Tepkiler de geliyor tabii. Yaptığımız bir haberden dolayı bir kanalın genel müdürü telefonla arayıp “nasıl böyle bir haber yaparsınız” diye avaz avaz bağırdı ve kendisinden izin almadan yayın yapamayacağımızı söyledi. Ben de kendisine “bakın bu oturduğunuz koltuklar hiç kimseye kalmadı, size de kalmaz” dedim. “Ama sana da kalmaz” diye cevapladı. Ona kendi koltuğumda oturduğumu söyledim. Medyada büyük bir kamplaşma var. Medya çalışanları açısından değil, sahipleri tarafından yaratılan bir kamplaşma bu. Medya çalışanları bir parça bunun kurbanı, kölesi ya da ‘efendisi’ oluyor. Biz burada hiçbir kampa ait olmadan kendi çizgimizi oturtmaya çalışıyoruz. Oda TV’nin sermayesi bize ait. Bir odadan yayın yapıyoruz ve kaybedecek hiçbir şeyimiz yok.

Facebook için ne söylemek istersiniz?
Facebook inanılmaz bir çılgınlık. Ben de bir facebook üyesiyim. İnternet teknolojisinin devrimlerinden biri, YouTube’dan sonra ikinci büyük adım. Diğer arkadaşlık sitelerinden çok daha farklı bir ortam var. Çünkü internetin her türlü yeniliğini kullanıyor ve bir anlamda sanal bir hayat yaratıyor. İyi bir yer mi? Pek zannetmiyorum. Yani insanların birbirini dürttüğü, birbirlerinin sadece resimleriyle arkadaş olduğu bir yerde pek çok duygunun kaybolduğuna inanıyorum. Ama bir yandan da iletişim teknolojisinin çok hızlandığının farkındayım. Birbirlerini bulamayanlar buluşabiliyor, kavuşamayanlar kavuşuyor…

Bunca iletişim bolluğu içinde siz kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Garip bir çelişki oluyor. İletişim mesleğinin içindesiniz pek çok insana farklı şekillerde sesleniyorsunuz ama bazen yanı başınızdaki birine ulaşamadığınızı görüyorsunuz. Bu sanırım bir gazetecinin düştüğü en büyük ikilem. Yine de genelde kendimi ifade edebiliyorum ve başkalarını da anlamaya çalıyorum.

Sizin için hayat bulanık mı yoksa net mi diye sorsam…
Hayat biraz değişken. Yani elinizde tutamıyorsunuz, kayıp gidiyor. O yüzden farklı zamanlarda farklı duygular hissediyorsunuz. Bir dönemim çok bulanıktı, ne yazık ki şu aralar biraz daha netim.

Neden ‘ne yazık ki’ dediniz?
Çünkü o bulanıklıkta umut ve beklenti vardır. Netlikse biraz daha sert ve kabadır.
Hayal kırıklığı ve hayat kırıklığından söz eden bir yazınızı okumuştum. Sizde hangisi daha çok var?Şu günlerde ne yazık ki derin bir hayat kırıklığı yaşıyorum.

Neden?
Ne siz sorun, ne ben anlatayım…

Hiç yorum yok: