‘Uzak İhtimal’ filmiyle 28. İstanbul Film Festivali’nde en iyi senaryo, Rotterdam Film Festivali’nde Kaplan, 16. Altın Koza Film Festivali’nde de en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Görkem Yeltan, şu sıralarda ATV ekranlarında yayınlanan ‘Ey Aşk Neredesin’ adlı dizide oynuyor. Dizi konusu itibarıyla otuz yaşına gelip de henüz evlenmemiş kadınların oldukça ilgisini çekeceğe benziyor.
Görkem Yeltan, sadece başarılı bir oyuncu değil aynı zamanda çocuk kitapları yazarı. “Kimimiz çalışarak kimimiz doğuştan gelen bir yetenekle yazıyoruz. Ben çalışan taraftayım ve bunu da seviyorum diyen Yeltan, Radikal kitap Eki’nde ‘Kabarüko’ adlı köşesinde en çok sevdiği kitapların tanıtımını da yapıyor. Aldığı ödüllerle çifte mutluluğu yaşamış sanatçı ile hayatımızın neredeyse çoğunu kapsayan aşk konusuyla söyleşimize başladık.
‘Ey Aşk Neredesin’ dizisinde nasıl bir hikaye bekliyor bizi?
‘Ey Aşk Neredesin’ dizisi otuzlu yaşlarındaki insanların ilişkilere bakış açısını anlatıyor. Başrolde Tayanç Ayaydın ve Burçin Terzioğlu oynuyor. Bu iki karakterin evlilik hikayesi üzerine kurulu bir teması var. Ben de onların yakın arkadaşıyım, mutlu evliliği olan birini oynuyorum ama ‘kayınvalide’ faktörü söz konusu! Dizinin yazarları çok samimi ve yazılanların dili çok güzel dolayısıyla bu projede olduğum için çok mutluyum.
Dizi adlarına baktığımızda ‘Ey aşk Neredesin’, ‘Aşk Yakar’ gibi hep aşktan dem vuran isimlere rastlıyoruz, derdimiz aşk ve kadın erkek ilişkisi üzerine galiba, siz ne dersiniz?
Aşk çok güzel ve sağalabilecek bir konu. En büyük duyguların yaşandığı bir cevheri barındırıyor içinde. Aşk bir yandan büyük bir mutluluk hali, bir yandan da hastalıklı bir hal. Çok değişken ve yaratıcı bir konu tabii ki. Neden böyle filmler yapılıyor ve Türk toplumu da bu tip filmleri neden çok izliyor diye düşündüğümde bu konuda ahkam kesmek istemem ama nedenin;
insanların yaşamadıkları şeyleri televizyonda görmek istemesi olduğunu düşünüyorum.
‘Gölge’ ve size iki ödül getiren ‘Uzak İhtimal’ filminden söz etsek…
Ağabeyimiz, dostumuz ve yol göstericimiz olan Mehmet Güreli’nin ‘Gölge’ filmi Peyami Safa’nın Selma ve Gölgesi adlı romanından uyarlanmıştı. Senaryosu Nilgün Öneş’e ait filmin oyuncu kadrosu da eş ve dosttan ibaretti. Bizim çok sevdiğimiz ve heyecanlandığımız bir dönem filmiydi. Bu dönemde ‘Uzak İhtimal’ filminin yönetmeni Mahmut Fazıl Coşkun rahibe karakterini oynayacak birini arıyormuş. Mehmet Güreli ‘Gölge’ filminde beni ‘Femme Fatale’ bir kadın rolünde çalıştırmasına rağmen bu zıt karakter için beni önerdi. ‘Gölge’ filmi bittikten sonra ‘Uzak İhtimal’ filmine başladım. Ayrıca senaryo yazma kısmına da katıldım.
İki filmde birbirinden çok farklı karakterleri canlandırdınız…
Gerçekten hayata bakış ve ilişkiler anlamında bu iki film birbirine oldukça zıttı.
Gölge filminde iki erkeğin aynı kadına aşık olması ve bu erkeklerin arasını açan bir kadın söz konusuyken diğerinde rahibe olmak isteyen bir kadın karakter vardı. Onun tek aşkı tanrı ve ona ulaşma çabasıydı. Uzak İhtimal için söylenemeyen sözler üzerine kurulu bir film diyebiliriz.
AŞK İŞLERİNDE ÇOK BÜYÜK KONUŞMAMAK LAZIM
Gölge filminde Selma karakteri ‘arkadaşımın aşkısın’ şeklinde sevgilisinin arkadaşıyla daha sonra bir ilişki de yaşıyor değil mi?
Selma karakteri hastalıklı bir yapıya sahip nemfoman bir kadın ve çocukluğundan kalma travmatik durumları var. O filmdeki çok uç bir bakış açısıydı. Çünkü o tamamen bir ipin üzerinde yürüyen ve karakteri hemen başka bir yere devredebilecek, çift karakterli diyebileceğimiz bir yapıydı. Onun için iki erkek ya da beş erkekle birlikte olması ve bunların üzerine hayatını kurması ancak o karakter içinde algılanabilir bir durum. Görkem olarak böyle bir şeye nasıl bakıyorsunuz derseniz korkunç bir durum derim.
Peki, ben de soruyorum o zaman sizin ‘arkadaşımın aşkı’ durumuna bakışınız nasıl olurdu?
Aşk çok güzel bir şey, tabii ki birilerinin başına gelirse bunu eleştirmem. Ama böyle bir durum benim başıma gelmez ve bu durumdan hiç hoşnut olmam. Çünkü dünyadaki son erkek benim arkadaşımın sevgilisi değildir. Açıkçası bunu çok da namuslu bulmam. Ama bu aşk işlerinde çok büyük konuşmamak lazım, belki bir gün yaşanabilir. Şimdi yazdığım hikayeler üzerinden düşünüyorum da bir gün öyle bir şey olur ki; onların ilişkisi biter, çok yaşlanabiliriz, ben ölürüm eşim ya da kocam arkadaşımla bir yakınlık yaşayabilir. Bunu bilemem.
‘Gölge’ filminde aşk gibi ‘kıskançlık’ da söz konusu, peki, kıskançlık size tanıdık gelen bir duygu mudur?
Kıskançlık bana tanıdık gelen bir duygu. Hayatımda bir kez kıskançlığımla yüzleştim, benim için çok enteresan bir andı. Bu arada kıskançlık duygusunu da çok doğru bulmam. Flüt dersi alıyordum ve bir gün çalışırken yanıma küçük bir çocuk gelip “Görkem abla flütünü versene” deyip benim çıkamadığım oktava çıktı ve benim çalamadığım parçayı çalmaya başlayıverdi. (Bu arada ilk kez bu söyleşide anlatıyorum.) O gün kıskançlığın ne demek olduğunu işte o zaman anladım. Çok acayip bir duyguydu. Aslında ufacık bir çocuk ve ona bir şey yapamam ama ne yalan söyleyeyim onu kıskandım. Bu durumdan çok utandım. Tabii ki benden daha yetenekli olabilirdi ama o flüt onun eline çok küçüktü. Gözümün önünde parçayı o kadar kolay çaldı ki, ne yapacağımı bilemedim.
Bir daha kıskançlıkla karşı karşıya kalmadınız mı?
Bir daha olmadı çünkü bu eğitilebilen bir durum. İnsan bir şekilde hatalarını ve defolarını kapatabilir. Zaten böyle bir süreç için yaşıyoruz. Birtakım hatalarımız ve zaaflarımız var ve onları doğru bir noktaya getirmeye çalışıyoruz. Ne yapalım hayat böyle bir şey zaten.
Selma ve Gölgesi’nden devam edersek Görkem Yeltan’ın da zıt duyguları barındıran gölgesi var mı?
Bir gün hiç tanımadığım insanlar içimden çıkabilir. Şu anda altmış yaşında ne yaşayacağımı bilmiyorum. O yaşta öyle bir şey olur ki, ben bugün baktığım noktanın çok başka bir yerinden hayata bakabilirim. O yüzden evet, var diyebilirim. Çocukken yazarlar benim dostlarımdır diyebilecek bir bakış açım yoktu ama şimdi var. Çok başka yerlere gidiyorum ve her zaman gitmeliyim. Gitmemek biraz tuhaf olur, çünkü insan çocukluğuyla ya da gençliğiyle aynı noktada kalırsa aldığımız yaşların ne anlamı olur ki?
ÇOCUK KARAKTERLER ÜZERİNE YAZMAK ÇOK BAŞKA BİR DUYGU
Tercihiniz neden çocuk kitapları yazmaktan yana?
Çocuk kitapları yazmayı ve çocuk dünyasını seviyorum. Onlar her şeyi soruyor ve araştırıyor. Bakış açıları o kadar temiz ve olması gereken yerde ki. Dünyayı merak edişleri ve algılamaları çok güzel. Çocuklardan çok şey öğreniyorsunuz. Onlarla yaşarsanız çok mutlu oluyorsunuz ve hayat enerjiniz artıyor. Bazı konulardaki yorumlarına bakıp ‘söyledikleri çok doğru, kirlenen ve yanlış düşünen biziz’ diyebiliyorsunuz bu yüzden çok hoşuma gidiyor.
Çocuk kitabı yazmanın bir formülü var mı?
Her yazarın kendi formülü var. Ben daha çok yüreğimin götürdüğü gibi yazıyorum. Çocuk kitabı yazarken çok heyecanlanıyorum sanki bütün dünya önüme sunulmuş gibi hissediyorum. Artık Radikal Kitap ekiyle birlikte sınıflandırma yapmaya başladım. Mesela öykülerin çizeriyle bir yolculuğa başladım ve o çizeri o kadar çok sevdim ki, hayatımda bir sürü şeyi demesine izin verdim. Eskiden karakterleri anlıyordum ve hikaye üzerine gidiyordum, şimdiyse başka şeylere de bakmaya başladım.
Yazma süreci sizin için eğlenceli mi yoksa dertlere derman bulunan bir alan mı?
Kendi başıma yapabildiğim bir şey olduğu için yazmak çok heyecan verici. Diğer işim de oyunculuk ve bu tek başıma yapabileceğim bir şey değil. Oyunculukta yaratılan bir şeye hizmet ediyorsunuz, diğerinde siz yaratıyorsunuz. Evde olduğum zamanlarda yazmak beni kurtaran can simidim oluyor. Yazmak, hayata başka türlü bakmamı ve başka şeyler hissetmemi sağlıyor. En çok çocuk kitabı yazmayı seviyorum. Çocuklar için yazmak değil çocuk karakterler üzerine yazmak çok başka bir duygu. Olmayan bir şeyi var etme duygusu insanı çok heyecanlandırıyor.
Hem senaryo yazarlığı hem de oyunculuk dalında ödül almanın mutluluğu ayrı olsa gerek…
Bir iş yaptığınızda onun bir şekilde duyulmasını sağlamak çok güzel. Ödül almak çok önemli değil, herkes bir gün alabilir. Ödül, daha fazla insanın filminizi izlemesine katkıda bulunuyorsa eğer tabii ki çok sevindirici. Sizi dünyada izleyen başka insanların olması çok büyük bir mutluluk getiriyor. Hayatımda ilk kez sevinçten ağlamanın ne demek olduğunu ‘Rotterdam Film Festivali’nde ‘Kaplan’ ödülünü aldığımızda yaşadım.
MESLEĞİM BENİ İFADE EDEMEZ
Dünyada o kadar çok öfke ve nefretle kuşanmış insan var ki, sizin için nefret
duygusu ne ifade eder?
Hayata bakış açım iyi insan olmak üzerinedir, bence hayattaki en önemli şey iyi insan olmaktır. Bunun dışındaki durumlar için mücadele gerekir tıpkı savaşlar gibi. Savaşta çocuklar öldürülürken orada yaşanan bir nefret olduğunu görüyorsunuz.
Savaş karşıtı eylemlere katıldığınızı biliyoruz, söz konusu savaş ve çocuklar olunca heyecanlandınız…
Bu beni çok heyecanlandırıyor. Bazı insanlar evde oturup bir şey yapmadan tepkilerini dile getirir ve sadece konuşurlar. Irak’ta bir sürü insan ölüyor diye televizyon karşısında ağlayıp tepkilerini dile getirirler. Kendi adıma çocuk kitapları yazarak ne kadar mutluyum deyip gerçek dünyadan kopamam. Bu kitapları yazarken başka bir yerde çocuklar öldürülüyorsa o zaman o kitabı sen bir zahmet çöpe at. Dünyanın bir yerinde kötü bir şey olduğunda sokağa çıkacak çok insan var ve bu da çok doyurucu. Artık insanlar dertlerini dile getirmeli. Ayrıca bütün dünya siyasetinde de sokağa çıkmak çok önemli.
Bazı insanları meslekleri çok iyi ifade eder diyorsunuz, sizin mesleğiniz hangi yönünüzü ifade ediyor?
Yaptığımız bütün işler bir yerlere göndermeler yapar. Ben mesela niye oyuncu olmayı seçtim? Çünkü farklı karakterlerle ilgilenmeyi ve onlar üzerine düşünmeyi çok seviyorum. Keza yazarlık için de aynısı geçerli. Farklı karakterlerin konuşması, can bulması bana çok eğlenceli geliyor. Mesleğim beni ifade edemez, çünkü mesleğim çok öte bir şey.
Hayal dünyası içinde kaybolup gitmeyi sever misiniz?
Gerçek dünyada yaşadığın şeylere de hikaye gibi bakmaya başlıyorsun. Buda mesleki deformasyon. Oyunculukta da aynısı oluyor. Sizi dinlerken nasıl baktığınıza, gözlerini nerede kırpıştırdığınıza, elinizi nasıl koyduğunuza dikkat ediyorum. Bazen hayalle gerçeğin karıştığı anlar olabiliyor. Bazen karşınızdakini dinlerken acaba başka ne düşünüyor diye merak edip kopabilirsiniz. Bu tuhaf bir şey değil, belki de olması gerekendir.
Hayatla dalga geçmeyi sevenlerden misiniz?
Hayat sizinle dalga geçerse görürsünüz gününüzü. (kahkahalar)… Mutlu olmanın yolu neyse onu yapmayı çok severim. Bisiklete binmeyi ve üzerinden düşünce de kendime gülmeyi çok severim. Çocuk kitapları yazdığım için zaten böyle şeylere yatkınlığım var.
14 Kasım 2009 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder